Merhaba, umarım eğlenerek okursunuz. Sağlıkla kalın.
İyi okumalar!
1- Kandım ben. Kanadım ben. Bir de sana kana kana sahip olabilse bu yürek.
Dudaklarımdan gür ve ince bir kahkaha kopmuştu telefonda duyduğum cümleye karşı. Kollarımdaki kitaplarımı düşürmemek için göğsüme bastırmış, bir yandan hararetle bana telefonda bir şeyler anlatan Hoseok Hyung'u dinliyor, bir yandan da kampüsün bir ucundan diğer ucuna koşar adımlarla ulaşmaya çalışıyordum.
"Sonra hoca o sürekli çantasında taşıdığı cetveli masaya vurdu; Tae mosmor kaldı Jimin, görmen lazımdı. Kimse Tae çıkarıp masaya vurun hocam dedikten sonra gerçekten masaya bir şeyler vurmasını beklemiyordu." diye anlatmaya devam etti kıkırdayarak Hoseok.
Hoseok ve Taehyung, benim deli olduğuna inanmaya her saniye daha çok ikna olduğum iki arkadaşım, matematik öğretmenliği okuyordu ve ikisinin de, özellikle Taehyung olduğunu belirtmeliyim, bu bölümden memnun olmadığı herkesçe bilinen bir gerçekti. Sanatla uğraşması gereken adamlara bazı normlar dayatıyordunuz ve işte, hâl ortadaydı. İki sene sınıfta kalan Hoseok ve aynı düşünce yapısına sahip olmadığı hocalara espriler yapmaya çalışan Taehyung...
Ben tanrının o şanslı kuluydum. Küçük bir şehirden sanata yeteneği küçük yaşta fark edilip desteklenmiş ve büyük şehre tek başına hayalini okumaya gelmiş kişi. Üç sene önce sahne sanatları bölümüne adım attığım an olmak istediğim yerin tam olarak burası olduğundan emindim ve hâlâ öyleydim. Bu karardan bir an bile pişman olmamıştım. Yalnız, her anımın musmutlu olduğunu söylemek biraz pollyanacılık olurdu ve işte o zaman arkadaşlarımın her zaman bana söylediği aşık çocuk oluverirdim.
Aşık mıydım, evet. Fakat bu maalesef benim zekamı niteleyen bir şey değil, benim duygularımla alakalı bir meseleydi.
"Sonra bu deli eşyalarını topladı kalktı, gidiyordu. Hoca diyor ki Taehyung nereye, Taehyung diyor ki hocam yanlış gelmişim benim kuantum salonundaydı dersim."
Yüksek kulvardan bir sesle gülerek "Sonra?" diye sordum. Tae ve teori hocasıyla yaşadığı polemiklerden her zaman gülünecek malzeme çıkardı.
"İlk başta kimse inanmadı, hoca da çıkar ders programını göster falan diyor. Taehyung da çıkardı bütün sınıfa gösteriyor marifetmiş gibi, gerçekten yanlış gelmiş salaak!" diyerek zor durdurduğu gülüşü tekrar onu bulmuştu ve bu sırada ben de onunla birlikte yine gülmeye başladım. Hoseok'un çığlık çığlığa gülmesi bile ayrı bir olaydı.
Bir de keşke gülerken önümü görebilseydim. O an gerçekten istediğim bir şey varsa bu gülerken görebilmek olurdu ya da gülmüyor olmak. Böylece önümü göremediğimden arka arka koşarak ona atılan topu yakalamaya çalışan kişinin sırtına bodoslama girmez, bunun burnumu müthiş bir acıyla sızlattığı yetmezmiş gibi bir voleybol topunu da dik açıyla yüzüme yiyerek ağzımın burnumun kanlar içinde kalmasına engel olabilirdim belki.
Bu duruma sevdiğim adamın karşısında düştüğümü belirtmeme gerek var mıydı?
Maalesef hayatta istediğin şeyin gerçekleşmeme ihtimali, gerçekleşme ihtimalinden çok çok yüksekti. Murphy kanuları gözümün önünden geçerken dün geceki reçelli ekmeğimin reçelli kısmı ödevimin üstüne düşseydi de ben şu an içine düştüğüm bu duruma düşmeseydim diye yalvarıyordum. Lütfen bu bir kabus olsun lütfen...
Kendimi bir anda Eylül güneşinin altında, yere tamamen saçılmış bir şekilde bulduğumda elimi burnuma götürerek acısına katlanmaya çalışıyordum. Ağzımdan farkında olmadan kaçan birkaç inilti iyi olup olmadığımı soran gürültüye katılırken sımsıkı yumulu gözlerimi açmaya çalıştım. Bana ne olduğunu anlamaya çalışırken acıdan akan göz yaşlarım çeneme doğru yol izliyor, yerde kıvranırken birkaç dokunuş hissediyordum omzumda ve belimde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wild Berry ❦ JiKook [✓]
Fiksi Penggemar[TAMAMLANDI] Bakmaya kıyamadığı sevdiğini başka kollarda izleyen Park Jimin ve Jimin'in onu sevdiğinden habersiz gün be gün ona aşık olan Jeon Jungkook'un hikayesi. 🍁 Çünkü aşk, masallardaki gibi iki köşeli değildi. Tek bir köşesi vardı ve oldukça...