20

439 45 2
                                    


İnsan büyüdükçe hayal etmeyi, hayattan bir şeyler beklemeyi ya da daha uçuk hedefler belirlemeyi beceremez hale geliyor. Yaşlı bir yazarın onca yaşanmışlığa rağmen iki kelimeyi bir araya getiremeyişi ya da birikimli bir ressamın tuvale tek bir çizik atamaması gibi.. Hayat büyürken insana pek çok şey katabiliyordu evet. İyi bir gelecek, dolu dolu yaşanan yıllar, belki saygınlık.. Ama zihninin en derinlerinde yatan ve gerçekte ne istediğini bilen o çocuğu götürmesi de olasıydı tabi.

Bunları gereksiz eşyaları kutulamaktan yorulduğunuzda boşluğu izlerken düşünüyordunuz işte. Gerçeklerle yüzleşmek bu kadar basit anlarda saklıydı.

''Soğuk kahve ya da limonata?''

Annem, mutfak girişinden bana doğru adımlarken suratında yorgunluğun verdiği bezgin bir ifade vardı. Kutuları iteleyerek dizlerim üzerinde doğruldum. 

''Limonata olur, teşekkür ederim.''

''Bunları depoya mı bırakacaksın. Çok fazla görünüyorlar.''

Yeniden mutfağa yönelirken kurduğu cümleye karşın saçlarımı karıştırdım. Evde, zamanında fazlasıyla  heves edip hobi edinmek için gördüğüm her şeyi aldığımdan yığınla eşya vardı. Büyük bir pilates topu, şişme kolluklar, kürekler ya da bana kendi orta sehpamı yapabileceğimi düşündüren o Youtube videosunu izledikten sonra edindiğim hırdavat seti gibi. Zayn elimde çift taraflı testereyi gördüğünde uzun bir süre gülmesini bastıramamıştı.

Bunu anımsamak beni ister istemez gülümsettiğinde hırdavat setini kutudan çıkartarak yeniden rafa bıraktım.

''Al bakalım.''

Annem, elinde iki bardak limonata ile döndüğünde boynumu ovalayarak elindeki bardaklardan birini aldım. Hava bu aralar sıcaktı.

''Bir kısmını derneğe bağışlayacağım. İşine yarayan bir şeyler varsa alabilirsin tabi.''

''İşin garibi,'' dedi annem limonatasından bir yudum alıp eşya yığınına bakarken '' bana eski eşyaları değil de anıları atıyormuşsun gibi geliyor. Mesela şu harita yığını..balayınızda antika dükkanından almamış mıydınız bunları?''

Bakışlarımı bahsettiği yığına çevirip limonatamı yudumlarken omuz silktim. Belki de öyleydi bilmiyorum. Ama bunu anneme söylemek istemedim. 

''Zayn ile uzun zamandır gayet iyi giden bir iş ilişkimiz var. Artık onu kötü anmıyorum bu nedenle yaşadığımız zamanlar konusunda da eskisi gibi hassas hissetmiyorum anne.''

''Evin girişinde duran Kızılderili heykelini de atacaksın o halde. O garip heykel beni ürkütüyor.''

''Hayır onu seviyorum.''

''Şansımı denedim.'' dedi. Koltuğa oturup arkasına yaslandığında yorulduğumu hissederek bende hemen yanına doğru bir kaç adım attım. Annem eşya yığınını izlemeyi bırakıp gözlerini kapattığında ''İyileştiğini görmek beni rahatlatıyor Betty.'' diye mırıldandı.

İyi miydim bilmiyorum.

Zayn'i her gün görmeye tam olarak alışmamıştım. Bana karşı nazik davranıyordu, diğer çalışanlar gibi işimi düzgün yapabilmem adına harika bir alan yaratmıştı ve bu konuda ona minnettardım. Ama bazı anlar birbirimize bakarken zaman durmuş gibi geliyordu. Acılar, ihanet, güzel günler ve bir zamanlar birbirimize duyduğumuz aşk.. Tüm bunlar sadece bir kaç saniye içerisinde beni avucuna alıyordu ve o anlarda fazla savunmasız hissediyordum.

''Babamla hiç..böyle bir şey yaşadınız mı?'' dedim bardağın üzerinde parmaklarımı gezdirirken. Annem gözlerini açmadı ancak yüzünde minik bir tebessüm belirmişti.

betty•malikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin