4

952 68 86
                                    


Kalabalık sokakta, buraya hiçte uygun olmayan kıyafetlerle yürürken bana dönen o acımasız bakışları görebiliyordum. Bazıları, bu boktan sokakta ne aradığımı anlamaya çalışıyorken bazıları pahalı bir fahişe olduğumu düşünüp sayısız teklifte bulunmuştu.

Gülüp geçmiş olmama rağmen, bir fahişe bile olamadığımı bilmek komik bir şekilde ruhumu ezdi. Aslına bakılırsa hiç kimseydim ve bu düşündüğümden daha fazla üzüyordu beni.

Ciğerlerime titrek bir nefes çektikten sonra kollarımı etrafıma sardım. Geride bıraktığım hiçbir şeyi, daha fazla düşünmek istemiyordum.

O kadar acıyordum ki onlara, zaten yeterince boka batmış olmaları bile ikisi için yeterliydi. Benim kılımı kıpırdatmam gerekmiyordu.

Kendimi, nehrin üzerinde uzanan köprüde bulduğumda yürümeye devam ettim. Tül elbisem ve ince topuklular dışında, üzerimde başka bir şey yoktu.

Bilincim kendine gelirken, sonunda bir şeyleri, soğuğu hissedebilmenin verdiği huzurla gülümsedim. Gözyaşlarımın ıslattığı yanaklarım, soğukla kurumuş ve gülümsediğimde yüzümde gergin bir his bırakmıştı ancak göz ardı edilebilirdi.

Bu öyle bir histi ki.

Yeniden nefes almaya başlamış gibi hissediyordum ve bu biraz absürttü çünkü saatler önce oldukça büyük bir darbe almıştım. Ortalığı birbirine katmam gerekiyordu ki bunun yerine oldukça dingin ve huzur doluydum. Kaos istediğim son şey bile değildi.

Belki de deliriyorum diye düşündüm. Delilik, özgürlüktü ve ben özgürdüm. Uzun bir zaman sonra,gerçek anlamda zincirlerimi kırıp kendim gibi davranabilirdim artık.

Yürümek, ilgimi daha fazla çekmediğinde, soğuktan titremeyi umursamadan sesli bir nefes verdim.

Bakışlarım, korkuluklara takıldığında aklıma gelen fikirle beraber harekete geçmiş, köprünün iplerine asılıp, korkuluklara tırmanmaya başlamıştım. Geçip giden arabaların kornaları arasında, kendime dünyadan uzak bir yer bulabilme ümidi taşıyordum ve popom taş zeminle buluştuğunda arayışım o kadar da uzun sürmedi.

Ayaklarımın altında akan nehir ve sırtıma şehrin gürültüsünü almış olmak, şehrin kalbinde oturmak gibiydi. Oturuşumu sağlamlaştırdığımda, saçlarımın uçuşmasını engellemek adına bir tutamı kulağımın arkasına aldım.

İşte tam şuan oldukça özgürdüm.

Gözlerimi kapatıp rüzgarın uğultusunu ve araçların kargaşa dolu seslerini dinlemeye başlamıştım ki hemen yanımdan yükselen sesle beraber duraksayarak sese kulak kesildim.

"Hanımefendi, iyi misiniz?"

Gözlerimi araladım. Biraz ötemde, elinde tuttuğu mataradan yudumlar alarak beni izleyen adama döndüm ve başımı sallayarak onayladım onu. Beni izlemeyi bırakmadan "İntihar etmek için çok süslenmemiş misin?" dediğinde bakışlarımı onda daha fazla tutmayıp nehre çevirdim yeniden.

"İntihar etmeyeceğim."dedim.

"Yapma ya, el ele tutuşup atlayabilirdik belki." dedi. Ona bakıp kaşlarımı kaldırdığımda ayağa kalkıp dikkatle yanıma yürümeye başlamıştı. "Siktiğimin hayatından ayrılırken en azından birileri ile olmak hoş olurdu. Duygusal bir kapanış."

"Deli falan mısın? Git başımdan."

Huzurum sadece beş dakika sürdüğünden olsa gerek, oldukça keyifsizdim şimdi. O boğucu gerçeklik yeniden yakama yapışmış gibiydi.

"Buradan bakınca sende çok akıllı görünmüyorsun."

Bedenini yanıma bıraktığında, yüzünü daha net görmek daha rahat hissettirse bile kalçamı yana kaydırıp ondan uzaklaştım. Bu saatte, burada bir de bununla uğraştığıma inanamıyorum.

betty•malikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin