Bölüm 5

136 48 77
                                    

            Ormanın havası gittikçe incelirken Nora nefes alma konusunda ciğerlerinin kendini aştığını hissetti. Yanına aldığı yayvan tahta parçasına attığı çiziklerle orman içerisinde geçirdiği günleri sayarken şimdiden yirmi günü geride bıraktığını görebiliyordu. Yirmi gündür yürüyor ve Eris'in varlığına alışmaya çalışıyordu.

Ormanda yaşamak vücudu alıştıktan sonra ona zor gelmemişti ama Eris'e katlanmak gün geçtikçe verdiği kararları sorgulamasına yol açıyordu.

Eris bir Tanrı ya da ormana ait bilge, koruyucu ruh tarzı bir varlık değildi. Eris sinir bozucu, bencil, beş dakika önce doğmuş gibi davranan çok fazla şey bilen bir ölüm makinesiydi. Nora deneyimlerini değerlendirdiğinde Eris'e dair ancak bu özellikleri üzerinde fikir birliğine varıyordu.

Nora ormanda tökezleyip düşerse, Eris kahkahalarla gülüyordu. Her seferinde.

Nora'nın karnı acıktığında ağaçlardan ya da çevredeki bitkilerde yetişen garip görünümlü bitkileri Nora'nın kabanının iç gözüne sıkıştırıp yemesini sağlıyordu. Yemesini önerdiği ya midesini bozuyor ya da vücudunda çeşitli yerleri şişiriyordu. Eris bunu da çok komik buluyordu.

Bazı geceler sarı gözleriyle Nora'yı korkutup yerinden zıplatmayı kendine görev edinmişti.

Vahşi bir hayvan karşılarına çıkarsa Nora'yı orada olmadığına inandırıyor ve kaçmasını sağlıyordu. Nora ise her seferinde ölüme yaklaşmanın verdiği endişeyle nereye doğru kaçtığını umursamadan koşuyor ve hayvan son darbeyi indirecekken Eris güzelim canlıyı ikiye bölerek Nora'yı hayvan kanına buluyordu.

Sonuncusu en kötüsüydü. Çünkü hayvan kanının kokusu Nora'nın üzerine siniyor ve üstüne üstlük eğer nehir yakınlarda değilse oraya ulaşana kadar o sıcak, yapışkan kana katlanması gerekiyordu. Eris ise her seferinde dalga geçer bir biçimde, "Kendi başının çaresine bakabiliyor olsaydın bu kadar komik olmazdı. Üstelik kırmızı senin rengin de değil," diyordu.

Zorluklara daha fazla çalışarak ya da farklı yöntemler geliştirerek karşı durabilirdi ama sıkışıp kaldığı bir yerde, kendisinden kat be kat daha güçlü bir varlığın eşek şakalarıyla nasıl başa çıkabilirdi? Nora çenesini kapalı tuttu. Eğer Eris'e istediği eğlenceyi vermezse bu yaptıklarını sonlandıracağı kanaatindeydi. Ama yine de içindeki merak duygusuna engel olamadı.

"Neden benimle bu kadar uğraşıyorsunuz, Yüce Eris?" dedi iğneleyici bir ses tonuyla. Eris'in hoşlanmadığı bir şey varsa o da 'Yüce' kelimesiydi. Ve her seferinde de işe yarıyordu. Kulaklarında bir homurdanma sesi yankılandı.

"Şu kelime favorin olarak kaldığı sürece ben de kendi kartlarımı kullanacağım," dedi. Ardından sıkılmış bir şekilde iç çekip devam etti. "Ayrıca bunlar ormanı tanımaya biraz gayret etseydin başına gelmeyecekti."

Nora ayağını yere vurdu ve biraz sesini yükselterek etrafına bakınmaya başladı. Bir şekilde Eris'in sarı gözlerinin yerini bulmaya çalışıyordu.

"Ormanı tanımak mı? Burası normal bir orman olsaydı çoktan alışmıştım ama bu yerin Narnia'dan farkı yok! Bir arada bulunması imkânsız olan her çeşit yırtıcıyla karşılaşmadım mı? İki gün önce Bali kaplanı tarafından kovalandım. Bölgesinden oldukça uzakta olduğumuz gerçeğini bir kenara bırakalım, soyu tükenmiş bir hayvandan bahsediyoruz!"

Eris, Nora'nın bu bilgi dolu öfke patlamasına takdirle karışık bir onaylama verdikten sonra küçük bir çocuk gibi kıkırdadı.

"Bali kaplanını gördüğün gibi tanıman takdire şayan olsa da abartılacak bir şeyi yok. Türdeşlerine göre küçük bir kedicikti," dedi masumca.

Vahşi Şeyler ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin