Yalanlar o kadar sık söylenir hâle gelir ki bazen doğruları duymak ağır gelir ve doğrular kulak ardı edilir. Ya da doğrular eğilir.
Eris geri çekildi. Aias yalan söylemiyordu. Sesinden anlayabiliyordu bunu. Eris bir şey söylemeyince Aias devam etti.
"Siz tehlikeli bir türsünüz. Öyle bir güç elde ediyorsunuz ki bir süre sonra bu size bile fazla geliyor. Adını Kitap'a yazmanı bu yüzden istedik."
Eris alay eder bir şekilde güldü. "Hepsi benim iyiliğim için yani, öyle mi? Hepsi sırf ben toz bulutu olmayayım, delirmeyeyim diye siz iyilik timsali varlıkların işiydi?"
Aias başını hayır dercesine salladı ve yorgun bir gülümsemeyle Eris'e döndü.
"Bizi tanıyorsun, Eris. Elbette o gücü istedik. Sürekli artan bir güç devamlı her birimize bölünerek akacaktı," dedi ve gözlerini kapattı. Bir süre sessiz kaldıktan sonra devam etti. "Ama Atalante'nin dağı kendiyle beraber yok olup yerine seninki yükselince önlem almamız gerektiğini biliyorduk."
Aias'ın sesindeki doğal akış Eris'in sinirini bozuyordu. Yalan söylediğine dair en ufak bir belirti göstermiyordu. Atalante denen varlığı tanımıyordu ama ismini duymasıyla ona karşı bir yakınlık hissetmişti. Eris ellerini iki yanına koyarak başını gökyüzüne çevirdi. Üzerlerinde gezinen değişik şekillerdeki bulutları izlemeye başladı.
"Bana her şeyi anlatmıyorsun," diyerek Aias'ın ağzından daha fazlasını almak için çabaladı. Gözlerini başka yere çevirmesi de bu yüzdendi. Aias'a karşı blöf yapacaksa bunu gözlerinin içine bakarak yapmak büyük bir riskti.
İşe yaramıştı. Aias derin bir nefes aldıktan sonra sakince nefesini verdi.
"Evet. Benim bildiğim her şeyi bilmene gerek yok. Bazı şeyler bana ait, özel. Seni ilgilendiren, o gücü kendi başına idare edip edemediği değil mi? Cevap veriyorum; edemedi. Yetersiz biri değildi, hayır. Aslında senden güçlü bir iradesi vardı. O ..." dedi ve yutkunduktan sonra gözlerin kapattı. "O hepimizden farklıydı."
Eris gülümsedi. "Ona tutuldun mu yoksa?" diye sordu dalga geçer gibi bir tonla.
Aias yattığı yerde irkildi. Kaşlarını çatmıştı. Sesini çıkarmıyordu ve Eris birden daha dikkatli bir şekilde Aias'a bakmaya başladı. Gerçekten Atalante'ye karşı hisler beslemiş miydi? Kendini tutamayarak Aias'a yaklaştı. Neredeyse saçları, sarışının yüzüne değecekti.
"Ciddi olamazsın!" dedi şaşkınlıkla. "Sen..." dedi ama kullanmak istediği sözcükler diline o kadar yabancıydı ki kendi diyarlarının dilinde nasıl telaffuz edildiğini bile unutmuştu. "Sen aşık mı oldun?" dedi gittikçe tizleşen sesiyle.
Aias birden gözlerini açtı. "Öyle bir şey değil!" dedi hemen savunmaya geçerek. Ama Eris onun bu tepkisini görmemiş gibi şaşkın suratıyla kendini geriye attı. Ağzı bir karış açılmış, gözleri boşluğa odaklanmıştı. "Böyle şeyler hissedebileceğimizi bilmiyordum," dedi kendi kendine mırıldanırken. Daha sonra kafası karışmış bir şekilde Aias'a bakarak kaşlarını çattı.
"Bir yılan nasıl oluyor da bir aslana karşı romantik duygular besleyebiliyor?" diye sordu.
Aias yaralarından kanların boşalmasına aldırmadan hızla doğruldu. Gözleri öfkeyle parlıyordu. Zayıflığını kabul etmiş biri gibi görünmek istemiyordu. "Sana öyle bir şey değil dedim!" diye sesini yükseltmeye çalıştı ama Eris'in boğazında açtığı yaralar henüz tam anlamıyla iyileşmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vahşi Şeyler ✔
Mystery / ThrillerAerobon Savaşları'ndan sonra belirli bir grup insanda çevresine üstünlük sağlayacak "etki" adı verilen bir yetenek görülmeye başlamıştı. Bu "etki"ye sahip kişiler diğerlerine üstünlük kurdukları için onlara Baskın adı verildi. Baskınların etkisi he...