twenty nine

1.9K 152 56
                                    

Üzerimdeki siyah yırtmaçlı elbisemi son bir kez düzelttim. Ayağımdaki siyah topuklulara ilişti gözüm. Güzel olmuştum. Kendimi güzel hissettiğim sayılı anlardan birindeydim.

Lansmanın olacağı mekana giriş yaptım yavaş adımlarla. Saat 9:30'du. Geç kalmıştım. Bu yüzden oldukça kalabalıklaşmıştı bile.

Herkes yuvarlak masaların etrafında şampanya yudumluyordu ve sohbet ediyorlardı. Güzel bir ortamı vardı. Birkaç holdingin bir araya geldiğini ilk bakışta anlamıştım çünkü herkes grup grup takılıyordu. Bay Kim'i görünce o tarafa doğru ilerledim.

Bay Kim birkaç takım elbiseli adamla Fransızca konuşuyordu. Beni görünce gülümsedi ve eliyle beklemem için bir işaret yaptı. Birkaç saniye sonra muhabbetini bitirip yanıma geldi. "Lisa, ne kadar güzel olmuşsun böyle."

"Teşekkür ederim Bay Kim," dedim gülümseyerek. Bay Kim nazikçe benim elimi tutarak beni az önce konuştuğu takım elbiseli adamların yanına götürdü ve Fransızca birkaç şey söyledi. Hepsi beni baştan aşağı süzerken yerin dibine girmek istedim.

Adamlar başka bir şeyle ilgilenmeye başlayınca Bay Kim bana döndü: "Stajyerim olduğunu ve psikoloji alanında doktora yapmak istediğini söyledim." Ağzım bir karış açıldı. Benim böyle bir planım yoktu ki? Bay Kim suratımdaki komik ifadeye güldü. "Fransa'da iş kapman için uğraşıyorum. Doktora için gidip orada başarılı bir psikologun yanında çalışabilirsin."

"Bay Kim..." dedim mahçup olarak. "Çok teşekkür ederim. Bu yaptığınız iyiliğe nasıl karşılık verebilirim bilmiyorum." Bay Kim ben konuşurken sürekli etrafa bakıyordu. Gözleri birini arıyor gibiydi. Zaten gergin olduğunu lansmana geldiğim ilk saniye anlamıştım.

"Jeon nerede?" diye fısıldadı yanındaki danışmanına. Danışmanı başını sağa sola salladı. "Bilmiyorum efendim."

"Sikik herif," diye bir küfür savurdu. "Gelmeyecek mi lansmana?"

Danışmanı "Efendim, Pazar günü..." diyordu ki Bay Kim onu susturdu. "Pazar günü lansman olmaz evet, hepimiz farkındayız. Ama başka tarih yok. Haftaya Cumartesi yapsaydık hükümetin açıklamalarıyla çakışacaktı."

Danışmanı omuz silkti. Bay Kim aradığı şeyi görmüş olacak ki bir anda kolumu kavradı ve beni bir yere sürüklemeye başladı. "Bay Kim... Ne yapıyorsunuz? Ah, durun!" Sürüklenirken konuşmaya çalışıyordum. "Jin!"

Bay Kim en sonunda beni boş bir odaya getirdi. Malzeme odası gibi bir yerdi. "Telefonuna ne oldu Lisa?"

Merakla tek kaşımı kaldırdım. "Neyden bahsediyorsunuz?"

"Kaybolan telefonundan bahsediyorum. Ona ne olduğu hakkında en ufak bir fikrin var mı?"

Bir anda başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Nereden öğrenmişti bunu? Yutkundum. "Bilmiyorum efendim."

"Tanrım!" Bay Kim sinirle ellerini saçlarına daldırdı. "Biliyorsun Lisa. Aylardır şantaja uğruyorsun, değil mi? Şirketin lobisinde düşürdüğün telefonunu alan ahmak seni işletiyor. Bana anlat. Ne oldu, nasıl oldu, sana neler yaptı... Bunları bilmek istiyorum."

Derin bir nefes aldım ve malzeme odasındaki sandalyeye oturdum. Bay Kim'in boyu çok uzun olduğu için yukarı doğru bakıyordum. "Bundan 2,5 ay önce staj başvurusu için şirkete geldim. Telefonumu düşürmüşüm ama burada düşürdüğümün farkında bile değildim. Bindiğim taksiye telefonumu kaybettiğimi söyledikten sonra eve geldim. Ev arkadaşım Jennie eve geldiğinde yüzü asıktı. Ona ne olduğunu sorduğumda bana kendi Instagram hesabımdan yapılan paylaşımı gösterdi..." Ağlamak üzereydim. Bay Kim beni cesaretlendirmek istermişçesine elini omzuma koydu.

"Arkadaşlarıma bir sürü iftira attığı bir gönderi paylaşmış. O günden beri telefonumdaki kişisel bilgileri paylaşıyor. Hem de sinirini bozduğum zaman. Onunla insan gibi konuşurken ya da istediği gibi davranırken bunları yapmıyor." Başımı eğdim. Çok utanıyordum.

"Orospu çocuğu!" dedi Bay Kim bir anda. "Kamera kayıtlarını izledim Lisa. Telefonunu alan kişinin kim olduğunu biliyorum. Doğru zamanı bekliyorum. Şikayetçi oldun mu?"

"Evet, maalesef takipsizlik kararı verildi." Bay Kim sıkıntıyla ofladı. "Seni bu durumdan kurtaracağım," dediğinde gözyaşlarımın arasından gülümsedim. Sonunda ellerimden tutup beni bu durumdan çekecek biri vardı. "Arkadaşlarınla, ailenle aran nasıl?"

"Berbat efendim." Yalan söylemeyecektim. Ne kadar aramızı düzeltmeye çalışıyor olsak da aramız berbattı ve hep öyle kalacaktı. Hiçbiriyle eskisi gibi değildim ve asla olmayacaktım da.

Bay Kim saçımı okşadı. "Öyle hasta ruhlu birine denk gelmişsin ki sana yardım ettiğimi duyarsa beni ortadan kaldırmak için her şeyi yapabilir. Şimdi göze daha fazla batmadan buradan çıkalım."

Kapıyı açtığımızda duvarın kenarına yaslanan takım elbiseli bir erkek gördüm. Bay Kim bir anda gerildi. Bir saniye... Bu adamı bir yerden tanıyordum. Bu kargocu olarak evime gelen adamdı.

"Çok geç Jin," dedi gülümseyerek.

"Hayır!" dedi Jin adamın yakasına yapışarak. "Hiçbir şey söylemeyeceksin!"

"Ben bunun için para alıyorum," dedi gülümsemesini büyüterek. "Sana iyi şanslar. Dediğin gibi, seni ortadan kaldıracak." Adam yakasını Bay Kim'den kurtarıp masaların olduğu tarafa doğru ilerledi. Bu da neydi?

"Bay Kim..." dedim koluna dokunurken. Bay Kim derin bir nefes aldı. "Ben sessizliği seçmiştim ama o belli ki savaşı seçmiş." Kafasını geriye atarak güldü. "Asistanıydı bu Lisa. Her kirli işini yaptırdığı adam bu. Daha önce görmemen çok garip."

"Görmüştüm..." dedim boğuk bir sesle. "Her neyse. Şimdi ne olacak?"

"Bir sonraki hamlesini bekleyeceğiz."

"Şu an burada mı?" diye sordum merakla. Bay Kim etrafına bakındı. "Sanmıyorum. Bu piçi gönderdiğine göre kendi burada değildir."

Nefesim daralıyordu. Bunların hepsi benim için çok fazlaydı. Bu kadar şeyi kaldıramazdım. Bay Kim gücümün bittiğini anlayıp kolumu tuttu. "Eve gitmek ister misin? Sehun burada, seni o bırakabilir."

"Olur..." dedim yüzüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırırken. Bay Kim eliyle uzaktaki birine işaret yaptı, iki dakika sonra Sehun yanı başımızdaydı.

"Lisa'yı eve götürür müsün? Biraz başı ağrıyormuş. Senden başkasına güvenemezdim." Sehun başını aşağı yukarı salladı. Mutluluktan neredeyse ağzı kulaklarına varacaktı.

Sehun elimi tuttu ve beni kapıya doğru yürüttü. Acaba olanlardan haberi var mıydı? Bay Kim ona anlatmış olabilir miydi? Elimi tutmasını istemiyordum, Sehun'la aramızda yaşanan şeyleri o öğrenirse beni mahvederdi. Tanrım, ona dair hiç kişisel bir şey sormak aklıma gelmemişti. Bay Kim'e adını sormalıydım.

Sehun beni ön koltuğa oturttuktan sonra kendi de şoför koltuğuna oturdu. Tekrar elimi tuttu ve elimi okşadı. "İyi misin?"

Başımı aşağı yukarı salladım. "İyiyim. Sen?"

"İdare eder. Bana gidelim ister misin? Aşçım muhteşem bir pizza yaptı." Omzumu silktim. "Fark etmez."

O evde neler yaşandığını hatırlayınca gözlerimi kıstım. Sehun'un benden hoşlandığı bariz belliydi. Peki ya ben? Ben kimden hoşlanıyordum? "Bir şey olmayacak Lisa. Rahatsız olduysan seni evine bırakayım."

"Hayır," dedim elini sıkarak. "Yalnız kalmak istemiyorum."

Sehun gülümsedi. Ben de ona bakarak gülümsedim. "O özel şampanyan hala duruyor mu?" Sehun başını aşağı yukarı salladı. "Belki tekrar içebiliriz."

"Olur yavrum," dedi Sehun direksiyonu sola kırarken. Ben de dışarıyı izlemeye devam ettim.

a stolen life | lisa & jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin