"Bay Jeon, şimdilik size herhangi bir ilaç yazmıyorum, çünkü sanırım bu ilk ve son seansımız," dedi karşımdaki psikiyatri bacak bacak üstüne atarken. Jungkook'a baktım, endişeli görünüyordu. "Ancak Kore'ye döndüğünüzde seanslara birlikte devam etmenizi istiyorum."
"Birlikte mi?" diye sorduğumda kadın başını aşağı yukarı salladı. "Evet, birlikte. Çift terapisi alıyorsunuz, unuttunuz mu?"
"Biz bir çift değiliz."
"Öyleyiz," dedi Jungkook hemen. Başımı sağa sola salladım. "Değiliz."
"Öyleyiz."
"Bay Jeon, Bayan Manoban... Lütfen sakin olun. Konuştuğumuz şeyleri unutmayın. Düzeltmeniz gereken çok şey var, bu kadar yaşanmışlığın üzerine başka kötü yaşanmışlıklar eklemeyin. Ve birbirinizle de artık eski konular hakkında konuşmayın. Bu anıları zihninizde iyileştirmeye çalışıyoruz, lütfen bunu dikkate alın. Size Paris'te geçireceğiniz süre boyunca iyi zaman geçirmeniz için verebileceğim bütün tavsiyeleri verdim. Size Kore'de çalışan psikiyatri arkadaşımın mail adresini mesaj olarak atacağım. İyi günler."
İkimiz de ayağa kalktık. Seansımız bitmişti. Seans ücreti olarak verdiğimiz 100.000 wonu hak ediyor muydu emin değildim. Üstelik tek seferlik geldiğimiz bir psikiyatriydi. Sırf Jungkook sözümü dinleyecek mi diye merak ettiğim için psikiyatriye getirmiştim onu. Yoksa uzun süre görüşmeyeceği bir doktora kim bütün hayatını anlatırdı ki?
Jungkook beni belimden kavrayarak kendine çekti. "İyi günler," diyerek beni kapıya doğru yönlendirdi. Bir an önce bu odadan ve psikiyatriden kurtulmak istiyor gibiydi.
Kapıdan çıkıp arabaya gidene kadar ikimizin de ağzını bıçak açmamıştı. Tanrım... Öyle saçma şeyler söylemişti ki psikiyatrinin yanında! Yok bana ilk görüşte aşık olmuş, yok hayatımdaki tek erkek olmak istiyormuş...
Arabaya bindiğimiz anda Jungkook konuştu: "İlk ilişkinin böyle olmasını istemiyorsun, öyle mi? Neyim varmış benim?"
"Sorun da bu ya... İyi bir özelliğin yok! Kendini değiştirmen ve Paris'te benimle tartışmaman için seni psikiyatriye getiriyorum ama benimle kadının önünde bile kavga ediyorsun."
"Sen bir psikologsun Lisa," dedi gözlerini devirerek. "Kadını manipüle edip durdun."
"Hah!" dedim ve gülmeye başladım. "Ben mi kadını manipüle ettim? Asıl sen yaptın bunu. Yaptığın şeyleri öyle masumane anlattın ki kadın neredeyse senin sözünden çıktığım için bana kızacaktı. Bana zarar vermek istemediğine psikiyatriyi bile inandıramadın."
"Sahiden sana zarar vermek istediğimi mi düşünüyorsun?" dedi bir anda. Duraksadım. İstemiyordu, bunu biliyordum. Ama hiçbir zaman öyle davranmamıştı. "Benim çevremdeki insanlara zarar vermen de bana zarar vermen demek."
"Çevren kim lan?" dedi sesini yükselterek. "Sehun mu? Jin mi? Kim senin çevren?"
"Benimle düzgün konuş!" diye bağırdım ben de. Böyle saygısız olması hoşuma gitmiyordu.
Jungkook bir anda dudaklarıma yapıştı. O kadar sinirliydim ki ona karşılık vermek istemiyordum bile, yavaşça ittim onu. "Yapma."
"Bana sesini yükseltme Lisa," dedi bir anda. Kahverengi gözleri parıl parıl parlıyordu. "Beni öperek susturabileceğini mi düşünüyorsun?"
"Seni susturmak istemiyorum ki..." dedi alnını alnıma yaslarken. "Seni sonsuza kadar dinlemek istiyorum."
Ondan uzaklaştım ve kafamı cama dayadım. "Gitmek istiyorum," dedim camdan dışarı bakarken. "Bugün çok yoruldum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a stolen life | lisa & jungkook
Fanfictiontelefonunu kaybeden psikoloji öğrencisi lalisa manoban, telefonunu bulan kişinin kendi hayatını kontrol etmeye çalışacağını ve ona istediklerini yaptıracağını hiç tahmin etmemişti. onun hayatını kontrol etmeye çalışan jeon jungkook'un ise tahmin ed...