sizin için upuzuun bir bölüm. iyi okumalar.
-
Sabah gözlerimi alarmın sesiyle açtım. Bugün işe gitmem gerekiyordu. Şirkete başladığımdan beri doğru düzgün işe gitmemiştim neredeyse. Acaba benim hakkımda neler konuşuluyordu? Herkesin 10 saatten fazla mesai yaptığı şirkete benim keyfi olarak gitmem insanların gözüne fazlaca batmış olmalıydı. Bir daha asla böyle bir şey yapmayacağımı aklımın bir köşesine kaydederek yataktan çıktım.
Banyodaki işlerimi hallettikten sonra dolabımdan beyaz gömleğimi ve siyah kumaş pantolonumu çıkarttım. Altına da siyah stiletto topuklularımı giyecektim. Bu ayakkabılar bütün gün beni öldürecekti, biliyordum. Ancak şirkette herkes o kadar resmi giyiniyordu ki converse giyip gitmem biraz gülünç olurdu.
Evden çıkmadan önce eve şöyle bir baktım. Telefonumu, anahtarımı ve cüzdanımı almıştım. Gerisi zaten benim için önemsizdi. Kapıyı kapatıp bahçeye doğru yöneldiğimde beni bekleyen o siyah arabayı gördüm.
Jungkook, beni bekliyordu. Sabah da hiçbir şey dememişti, aramamıştı bile. Ayağımdaki topuklularla ne kadar hızlı yürüyebilirsem o kadar hızlı bir şekilde arabaya yürüdüm ve ön koltuğuna oturdum.
"Jung-" Jungkook, sözümü tamamlamama izin vermeden beni kendine çekti ve dudaklarımı öptü. "Günaydın bebeğim."
Geri çekildim ve ona baktım. Gayet enerjik görünüyordu. Benim yeni uyanmışlığıma kıyasla onun birkaç saat önce uyandığını çok rahat söyleyebiliyordum. "Günaydın Jungkook. Geleceğini söylememiştin."
"Nasıl gitmeyi planlıyordun?" dedi gülümseyerek. Omuz silktim ve cevap verdim. "Bilmem. Metrobüs kullanırdım herhalde. Ya da taksi."
"Kötü Lalisa..." dedi yanağımı okşarken. "Bana haber vermek aklının ucundan bile geçmiyor."
"Seni yormak istemem," dedim sanki onu çok umursuyormuş gibi. Jungkook da cümlemin altında yatan imayı anlamış olacak ki kocaman gülümsedi. "Sırtımda taşımıyorum ya, araba bu. Bugün akşam bana gideceğiz, biliyorsun değil mi?"
"Biliyorum, Sunny gelecek."
"İşten çıktıktan sonra seninle eve gidip yemek yapmak için sabırsızlanıyorum. Seninle evlenmek iyi bir karar mı bana göstereceksin."
Yine kendi kendine gelin güvey olmaya başlamıştı. Söylediği şeye kahkaha patlatmamak için kendimi zor tuttum. "Yaptığım yemeğe göre mi evlenmeye karar vereceksin? Ohoo, yemeği de hemen bana yıktın. Hani sen yapacaktın?"
Jungkook alnıma küçük bir öpücük kondurdu. "Şaka yapıyorum zaten. Yemeği ben yapacağım. Sen de eve gidip güzelce ayaklarını uzatacak ve televizyondan bir şeyler izleyeceksin. Zaten bütün gün bu topukluların üzerinde durduktan sonra evde ayakta duracak halin olacağını sanmıyorum." dedi topuklularımı işaret ederek.
"Şirkette herkes topuklu giyiyor, ne yapayım?"
"Bu konuda sana istisnalarım olsun isterdim ama formal giyim bu, hiçbir yerde değişmez. Dress code çok önemli."
"İşte şimdi tam bir patron oldun," dedim gülerek. Jungkook sinirlenmiş gibi bana baktı, ancak o tatlı suratı sinirlenince ciddi görünmesine izin vermiyordu. "Ben senin hep patronunum Lisa. Sana beslediğim hisler olması bunu değiştirmez."
"Şirkette sana nasıl davranmalıyım? Ne diyeceğim?" Jungkook oturduğu koltuğa iyice kuruldu, sanki mevkiisinin konuşulması ona zevk veriyor gibiydi. "Bay Jeon diyeceksin."
"Da Eun her şeyi biliyor bile. Otelde de elimi tutarak havuza indirdin beni. Ya insanlar bana senin hakkında şeyler sorarsa?"
"Ne gibi?" dedi merakla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a stolen life | lisa & jungkook
Fanfictiontelefonunu kaybeden psikoloji öğrencisi lalisa manoban, telefonunu bulan kişinin kendi hayatını kontrol etmeye çalışacağını ve ona istediklerini yaptıracağını hiç tahmin etmemişti. onun hayatını kontrol etmeye çalışan jeon jungkook'un ise tahmin ed...