thirty

1.8K 151 133
                                    

Sabah gözlerimi bembeyaz bir yatakta açtım. Üzerimde beyaz bir gömlek ve külodum vardı, başka hiçbir şey yoktu. Odadaki banyodan gelen su sesleri bir anda kesildi. Bir süre sonra beline sarılı havlusu ve ıslak saçlarıyla Sehun banyodan çıktı. Tanrım... Sevişmiş miydik? Dün geceye dair pek bir şey hatırlamıyordum.

Korkulu gözlerle ona baktığımı fark eden Sehun konuşmaya başladı: "Maalesef Lisa. Yine sevişemedik." Kurduğu cümle beni güldürmüştü. Bir anda kahkaha atmaya başladım.

"Maalesef de ne demek?"

Sehun yatağa tek dizini koydu ve bir anda üstüme doğru geldi. "Dün her yere kustuğun için bir şey yapamadık demek."

"Kusmasaydım yapacak mıydık?" Sehun çenemi kavradı. "Belki."

"O şampanyada ne kadar alkol var Tanrı aşkına? Bir şampanyayla bu kadar dağıtmış olamam."

"%40 civarlarında. Bir biradaki alkol oranı %7 falan. Neredeyse 6 tane bira içmene denk." Sehun dağılan saçlarımı eliyle düzeltti. "Bugün çok işimiz var. Hadi kalk."

"Giyinecek hiçbir şeyim yok," dedim ellerimi iki yana açarken. Sehun kendi dolabını açtı. Kaslarından süzülen suyu izlerken ne dediğini anlamıyordum bile. Öyle çekiciydi ki. Okuldaki her kızın Sehun'a aşık olması çok tuhaf bir durum değildi. Belki ben bile aşık olabilirdim. Zekiydi, anlayışlıydı, yakışıklıydı ve...

"Lisa? Duyuyor musun?" Hemen ona baktım. "Benden bir şeyler giyebilirsin. Bana dar gelen tişörtlerim ve eşofmanlarım var."

"Olur..." dedim ayağa kalkarken. Ah! Altımda sadece külot vardı. Işık hızıyla yatağa tekrar oturdum. Sehun gülümsedi. "Bugün sözlü sınav var, biliyorsun değil mi?"

"Bana bir güzellik yapamaz mısın?" dediğimde Sehun tekrar yatağa geldi ve üstüme çöktü. "Sen benim öğrencimsin."

"Ama şu an senin yatağındayım," dediğimde Sehun'un gözleri parladı. "Şöyle konuşma." Tahrik olduğunu biliyordum. Sehun'un gözünün içine bakmaya devam ettim. "Öğrencini öpmek istemez misin? 2 yıl önce olduğu gibi."

Sehun hışımla bana doğru yaklaşıyordu ki odanın içinde telefonumun mesaj sesi yankılandı. Bu onun bildirimiydi. Sehun bir şey olduğunu yüzümdeki gerginlikten anlamıştı. "Ne oldu?"

"Annem..." Aklıma gelen ilk şeyi söyledim. "Annemin mesaj sesi. Bir erkeğin evinde kaldığımı öğrenirse beni öldürür." Sehun güldü. "Hemen giyin de çıkalım o zaman." Başımı aşağı yukarı salladım. Sehun dolabından giyineceklerini aldı ve odadan çıktı.

Telefonumu hızla elime aldım ve bana yazdığı şeye baktım.

L: Nerede olduğunu biliyorum. Hocan olacak o herifin evindesin. Benden kurtulmak için gün sayıyorsun.

Lalisa: Saçmalama.

Doğru söylüyordu. Ondan kurtulmak istiyordum.

L: Takipsizlik kararı verilmiş. Sana benden böyle kurtulamayacağını söylemiştim. Ama sana iyi bir haberim var Lisa.

Lalisa: Neymiş?

L: Senin gibi bir kaltakla uğraşmaktan ben bıktım.

Yazdığı şeyi okuyunca gözlerimi büyüttüm. Bana bunu gerçekten yazmış mıydı? Sarhoş gibiydi sanki.

L: Benim olman için her şeyi yaptım. Seni elde edebilmek için hayatını mahvetmekten bile çekinmedim. Kötü bir gün geçirmen için her şeyi yaptım. Sırf günün sonunda bana sığınman için. Bana kendini teslim etmen için. Ama olmuyor. Sikeyim! Başka bir adamın evindesin. Yaptığım hiçbir şeye değmeyen basit bir kaltaksın. Artık hiçbir şey yapmayacağım. Sana mesaj atmak bile midemi bulandırıyor.

Mesajına görüldü atıp telefonu yatağa koydum. Çok garip hissediyordum. Böyle olmasını beklememiştim. Neden vazgeçmişti? Neden pes etmişti? Bay Kim'in benim tarafımda olması mı korkutmuştu onu?

İçimdeki boşluk hissiyle yatakta oturmaya devam ettim. Bu da neydi? Böyle ruh hastası biri hayatımdan çıktığı için üzülmüş müydüm? Yoksa...

Hayır. Hayır, böyle bir şey olamaz. Ben Stockholm Sendromu yaşıyordum. Evet, bunun adı buydu işte. Ondan korkuyordum ama bana bazen bana öyle güzel davranıyordu ki hoşlanmaya başlamıştım. Alışkanlığım olmuştu. Bırakmak istemiyordum.

Ayağa kalktım ve Sehun'un ona dar gelen tişörtlerinden birini ve bir eşofmanını giydim. Bütün dolabı kendi parfümü gibi kokuyordu. Güzeldi. Tam anlamıyla bir erkek gibi görünüyordum.

Odadan çıktım ve evin içinde Sehun'u aramaya başladım. Muhteşem bir evi vardı. Duvarlar griydi, mobilyaların çoğu da siyah ve gri ağırlıklıydı. Havuzu ve bir otoparkı vardı. Bu yaşta bu kariyer... Bay Kim böyle demişti. Tabii ki şaşırtıcıydı. Aramızda kaç yaş vardı sanki? Ama ben bir öğrenciydim, o ise ders başına kazandığı parayla servetine servet katıyordu. Danışanlarından aldığı ücretten bahsetmiyordum bile. Rüya gibiydi.

"Lisa..." Sehun'un sesini duyunca sesin geldiği yöne döndüm. "Orası bahçeye gidiyor. Bu taraftan gideceğiz. Unuttun mu?"

Koşarak yanına gittim ve koluna girdim. Sehun bir anda kaşlarını çattı. "Ne oldu sana? Suratın bembeyaz kesilmiş."

"Hiçbir şey..." dedim başka yöne bakarken. Sehun'u da bu işin içine karıştırmak istemiyordum ki Sehun bir anda beni tetikleyecek o cümleyi kurdu: "Neler olduğunu biliyorum Lisa. Jin her şeyi dün gece mesajla anlattı."

Yutkundum. Bir bu eksikti. Derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım. "Lütfen sen de dahil olma Sehun. O çok tehlikeli biri."

"Değil. Bu sabah bu sorunu hallettim." Gözlerimi büyüttüm. Sehun sayesinde mi bana o mesajları yazmıştı? "Birkaç güne sana telefonunu geri verir."

Duraksadım. "Nasıl?"

Sehun kolumu kavradı. "İş dünyası böyledir Lisa. Herkesin herkeste bir açığı vardır. Benim tek yaptığım bu herife onun açığını bildiğimi belli etmem oldu. Belli ki korkuyor."

"Neyden?" dediğimde Sehun sustu.

"Gidelim, geç kalacağız."

a stolen life | lisa & jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin