"Plakasını hatırlamıyorum dedim ya! Büyük ihtimalle takside düşürdüm. Lütfen yardım edin!" Karşımda kollarını bağlayan sarışın amca başını sıkıntıyla sağa sola salladı. "Bütün taksilere baktık kızım, hiçbirinde telefonun yok. Yine de bize sana ulaşabileceğimiz bir numara ver ki, telefonun bulunursa sana ulaşalım."
"Çok teşekkür ederim..." dedim ve Jennie'nin numarasını söyledim. Aklıma gelen ilk şey buydu. "Ama sana dediğimiz gibi... Sen yine de takside düşürdüğünden emin olma. Wichi Holding'i de araştır."
Bugün orada staj için mülakata girmiştim ancak telefonumu orada düşürmediğimden emindim. "Öneriniz için teşekkürler ama takside düşürdüğümden eminim. Siz telefonu bulursanız lütfen bana dönüş yapın." Adam başını aşağı yukarı salladı.
Sıkıntıyla eve döndüm. Telefonumu kaybetmem çok kötü olmuştu çünkü bilgisayarım geçen hafta kırılmıştı. Bütün bilgilerimi ve dosyalarımı telefonuma aktarmıştım ki şimdi de telefonumu kaybetmiştim. Ne ara kaybettiğimi, ne ara cebimden düşürdüğümü hatırlamıyordum. Telefonuma dair en son hatırladığım şey Wichi Holding'e girerken sessize almış olmamdı. Sonra telefonum sanki buhar olup havaya karışmıştı.
Kendimi sırt üstü yatağa attım. Jennie'nin gelmesine daha çok vardı, dersi akşam 5'te bitiyordu. O da ben de üniversite okuyorduk. Ben psikoloji okuyordum, Jennie ise hukuk okuyordu. Tabii, bunun sebebi doktor annesinin ve milletvekili babasının hukuk okuması konusunda onu zorlamış olmasıydı. Eğer onlar olmasaydı şimdiye idol seçmelerine gitmişti bile.
Benim ise Jennie'nin ailesi kadar önemli bir ailem yoktu. Annem yazar, babam ise mühendisti. Annem çocuk kitapları yazıyordu. İyi para kazandığını söyleyebilirdim ancak yazdığı kitaplar oldukça komikti. Ya da 21 yaşında bir yetişkin olduğum için bana komik geliyordu, emin değilim.
Sıkıntıyla televizyonu açtım. Evde yapacak hiçbir şeyim yoktu. En korktuğum şey telefonumu birinin bulmasıydı. İçinde okuluma dair çok önemli dosyalar vardı, hatta çoğu sosyal medya hesabımın şifresi de notlarımda kayıtlı bir şekilde duruyordu.
Sıkıntıyla arkama yaslandım. Biri bulduysa şimdi acil durum kişilerimden birini aramış olmalıydı, öyle değil mi? Jennie'yi aramışlardır belki!
Bir anda kapı çalınca ayağa fırladım. Jennie gelmiş olmalıydı. 6 aydır aynı evde yaşıyorduk, bundan önce de aynı yurtta kalıyorduk. Kapıyı açtım ve direkt ellerine baktım.
Boştu. Bakışlarımı yüzüne yönlendirdim. Jennie kafasını sağa sola salladı. "Ne oldu? Yüzümde bir şey mi var?"
"Ah, hayır..." dedim üzüntüyle. "Hoşgeldin diyecektim sadece."
"Öyle mi?" dedi Jennie, sinirliydi. Günü kötü geçmiş olmalıydı. "Neden bu kadar gerginsin?"
"Sen daha iyi bilirsin..." dediği zaman kaşlarımı çattım. Neyden bahsettiğini anlamıyordum. "Ne oluyor Jennie? Bu tavrın da ne tanrı aşkına?"
Jennie hızla arkasını döndü ve bana baktı. "Instagram'da yaptığın o paylaşım diyorum... O da neydi Lisa? Bizimle oyun mu oynuyorsun? Terbiyesizlik ve iftira konusunda sınırlarını aşmışsın."
Jennie'nin neyden bahsettiğini hiç anlamıyordum. Ben hiçbir şey paylaşmamıştım ki! "Jennie..." Konuşmama izin vermedi. "Seni defalarca aradım, mesaj attım. Aramalarıma bakmadın, mesajlarımı da hep görüldüde bıraktın. Şimdi de hiçbir şey olmamış gibi mi davranmaya çalışıyorsun?"
"Jennie! Konuşmama müsaade eder misin? Ne paylaşımından bahsediyorsun, anlamıyorum. Bugün telefonumu kaybettim."
"Ne?" Jennie şaşırmıştı. İkimiz de ne olduğunu şimdi anlamıştık. Telefonumu ele geçiren kişi paylaşım yapmıştı ve mesajlarımı kontrol ediyordu. "Of, çok üzgünüm Lisa. Ben..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a stolen life | lisa & jungkook
Fanfictiontelefonunu kaybeden psikoloji öğrencisi lalisa manoban, telefonunu bulan kişinin kendi hayatını kontrol etmeye çalışacağını ve ona istediklerini yaptıracağını hiç tahmin etmemişti. onun hayatını kontrol etmeye çalışan jeon jungkook'un ise tahmin ed...