Kral Sidero'nun önerisi yalnızca Avena'ya değil, Viyolen'e de fazlasıyla riskli görünmüştü. Ama Himme'nin de dediği gibi, gitmeyi kabul etmediği takdirde her şey daha kötü olacaktı. Hükümdarlar bunu saygısızlık sayacak, Kraliçe Rigel ona sırt çevirecekti ve hiçbir şey bunlarla sınırlı kalmayacaktı. Artık bir hain olmadığına dair herhangi bir savunma şansı da olmayacaktı. İstemeye istemeye, iki gün sonra yola çıkan kraliyet konvoyuna katılmayı kabul etti.
Daha önce hiç bu kadar kalabalık bir şekilde seyahat etmemişti. En önde kemperler, onların arkasında da nakoblar sıralanmıştı. Kral, nakobların arkasındaydı. O ve üç yoldaşı, kralın hemen arkasında prens ve ikizlerle birlikte at sürüyordu. Hemen arkalarında kraliçenin arabasını çeken atlar vardı. Ana yolları takip etmek, sahipsiz toprakların patikalarında sürünmekten çok daha kolaydı. Avena başlığını ilk defa açık bırakmıştı. Kendini son derece gergin ve tetikte hissetse de rahat görünmeye çalışıyordu. Tabii her fırsatta üzerine dikilen bakışlar bunu epey zorlaştırıyordu. Ama tam bütün sinirleri gerildiği anda Viyolen onu rahatlatacak bir şeyler buluyordu. "Kraliçenin saçı peruk mudur sence?" diye sorduğunda Avena bile kahkaha atmak üzereydi. Mavi gözleriyle ona gülümsemesi kızı rahatlatmak için yeterliydi.
Yolculuğun ikinci akşamında, Montre'yi geride bırakıp Tarafsız Topraklarda pek de geniş bir vadiyi geçerken Kral Sidero elini kaldırdı. Avuçlarından yayılan ışık bütün konvoyun dikkatini çekti ve herkes ilerlemeyi kesti. Görevli askerler iş bölümü yaparak kamp alanını hazırlamaya girişti. Avena ne yapacağını bilemedi. Askerler karınca gibi çalışıyordu ve öyle hızlı hareket ediyorlardı ki kral ve kraliçenin çadırı birkaç dakika içinde hazırdı. Kendi çadırlarını kurmak için eyer çantalarını boşaltmaya başladılar. Aryen ve Akrab, sıradan askerler gibi küçük birer çadır kurmaya girişmişti. Avena ve Himme aynı çadırı paylaşacaklardı. Viyolen ve Felia da kendi çadırlarını kuruyorlardı.
Herkes ateşin başında oturduğu sırada "Bize silahlarımızı geri vermeliydiler," diye homurdandı Felia. Kendi çadırlarının yanında küçük bir ateş yakmışlardı. Askerlerden mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyorlardı. Ama ne kadar uzakta otururlarsa otursunlar üzerlerine dikilen düşmancıl bakışlardan kaçamamışlardı.
Avena elindeki dal parçasını ateşe attı. "Kralın çevresinde olduğumuz müddetçe silahları almamıza izin vermeyecekler, bunu sen de biliyorsun." Karanlık göğün altında kara iki çukur gibi görünen gözlerini ateşe dikmişti. Yanında oturan Himme, üstündeki pelerine iyice sarındı. Bileğindeki halkaya bakıyordu. İster istemez hepsi birlikte gözlerini o halkaya diktiler. Ama Himme bu bakışları hissetti ve gözlerini devirerek halkayı giysisinin koluyla gizledi.
Viyolen, "Sen iyi misin?" diye sordu, her zaman nazik olan sesiyle. Himme onun gözlerine bir saniye baktı. Bu da yüzünü buruşturmasına yetti. Başını çevirdi. "Elbette iyiyim. Yalnızca... Gücüm içimde sıkışıp kaldı ve kıpırdanıp duruyor."
"Ne?" Felia kaşlarını çatarak kadının söylediğine bir anlam vermeye çalıştı.
Himme, yüzüne dikilen bakışları incelemek için bir dakika kadar sessiz kaldı. Sonra da pes ederek iç çekti. Pelerin omuzlarından kayıp düşse de umursamadı. Ellerini karnının önünde sallarken ne diyeceğini düşünerek etrafına baktı. "Bu biraz karışık," diye mırıldandı. Kelimeleri bulamıyor gibiydi. "Parelam gücü içten gelir. Güçten besleniriz, kolumuz ve bacağımız gibidir. Ve her zaman serbesttir. Hücrelerimizde dolaşır. Nefes alıp verirken bile bir kısmı etrafa yayılır. Ama şimdi-" Durup bileğindeki halkayı işaret etti. "Çıkış yolunu engelleyen bir şey var. Bütün o fazla enerji içimde tepiniyor. Bir sincabı torbaya atıp torbanın ağzını bağladığını düşün. Bu rahatsızlık verici."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜLKURDU | SYREN EFSANESİ 1
FantasiaWattys2021 Yarı Finalist Kazananı! WattpadFantasy TR Okuma Listesinde! Ona birçok isim verilmişti. Ancak uzun yıllar hain damgasıyla yaşadığından kendi adına bile yabancı olmuştu. Onu öldürmek isteyen koca bir kıta ve binlerce yver vardı. Kaçak haya...