BÖLÜM 13

126 18 6
                                    

     Berbat bir baş ağrısıyla uyandı.

     Bütün vücuduna kramplar giriyordu. "Lanet olsun," derken sesi çatladı. Ne zaman uyuduğunu bile hatırlamıyordu. Ellerini başına götürüp gözlerini ovdu. Bu hareket başını daha da ağrıtmaktan başka bir işe yaramadı.

     "Kendine geliyor." Felia'nın sesini duyunca bir anlığına yüzünü buruşturdu. Sesler gök gürültüsü gibi geliyordu kulağına. Gözlerini aralamaya çalıştı ancak tek görebildiği karanlıktı. Kirpiklerini birkaç kez kırpıştırınca puslu da olsa batmakta olan güneşin aydınlattığı odayı görebildi. Puslu görüşüyle Himme'nin siluetini çıkarabildi. Bir masada oturuyordu. Omzunun üstünden Avena'ya baktı ve "Aramıza hoş geldin," diye mırıldandı.

     Yatmak ağrılarını azaltmıyordu. Bu yüzden hafifçe inleyerek doğruldu. Etrafına bakmak için gözlerini kıstı. Küçük bir han odasındaydılar. Başını eğip üstüne baktı. Temiz bir kazak giyiyordu. Kaşlarını çattı.

     Felia pencerenin önünden ona bakıyordu. "İyi misin? Nasıl hissediyorsun?"

"Yüzlerce at üzerimden geçmiş gibi," diye homurdandı. Boğazı feci hâlde sızlıyordu. Etrafına bakmayı bırakıp "Ne zamandır uyuyorum?" diye sordu. Uyuduğunu hâlâ hatırlamıyordu. Sanki bir an gözlerini kapatmıştı ve işte buradaydı. Himme kaşlarını kaldırarak kollarını göğsünde bağladı. "Yaklaşık iki gün oluyor. Yani iki gündür senden bir cevap bekleyerek burada saklanıyoruz. Kendine geldiğine göre bize bir açıklama yapabilirsin?"

     Yüzünü buruşturarak saçlarını yüzünden çekti ve "Ne açıklaması?" diye sordu. Aklına doluşan görüntüler silikti. Yine de üç arkadaşının ölmek üzere olduğunu anımsamakta zorlanmadı. Kalbi göğüs kafesinden fırlayacakmış gibi atarken hızla iki kadını inceledi. "Siz iyisiniz." Rahat bir nefes verdi. "Viyolen nerede? O da iyi mi?"

    "Yavaş ol kızım," dedi Himme. Onu son gördüğünde hükümdarlara yalvarmak için dizlerinin üzerindeydi. Şimdi eskisi gibi görünüyordu. "Viyolen dışarıda nöbet tutuyor. Soruları olan yalnızca sen değilsin."

    Kaşlarını çattı. "Oradan nasıl çıktık? Ölmek üzereydik."

    Felia yalancı bir kahkaha attı. "Biz de sana bunu sormak istiyorduk. Ama anlaşılan hiçbir şey hatırlamıyorsun." Bakışları gergindi. Avena onu tanıdığı günden beri hiç bu kadar mesafeli durduğunu görmemişti. Himme de odanın diğer ucunda duruyordu. Yeniden üstünü inceleme ihtiyacı hissetti. Tek parçaydı, normal görünüyordu. Ortamdaki gerilimin sebebini çözmeye çalışırken başına daha fazla ağrı girdi. "Boşluk aşkına! Konuşur musunuz lütfen?"

     Kapı açıldı ve Viyolen içeri girdi. Oğlanın arkasında kalan ormanı görünce handa olmadıklarını anladı. "Uyanmışsın, nihayet." Viyolen, yüzünde devasa bir gülümsemeyle kendini yatağın ucundaki eski ve tozlu koltuğa bıraktığında Avena dikkatle onu inceliyordu. Tek parça hâlindeydi, görünürde herhangi bir yarası yoktu. Rahat bir nefes alıp sırtını duvara verdi. Hepsi iyiydi. Ama nasıl?

    "Son hatırladığın şey ne?"

    Bütün gözlerin üzerine dikildiğini fark etmek onu biraz gerdi. Ve düşününce son gördüğü şeylerin belli belirsiz olduğunu fark etti. Burun kemerini sıkarken "Her yer küllerle kaplıydı," dedi. "Işıklar vardı..."

    Felia boğazını temizledi. "Eh, yeterince hatırlıyorsun."

    "Felia..." Abisi uyarıcı bir ses tonuyla mırıldansa da kardeşinden daha farklı görünmüyordu. Avena onları bu denli tedirgin eden şeyin ne olduğunu merak etti.

KÜLKURDU | SYREN EFSANESİ 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin