~ 16 ~

8 1 0
                                    

"Vaktiyle bir kadın tanımıştım,
Hayata küsmüştü.
Bense ölümle barıştım,
Mezarlarımız yan yana düştü."

Her geri dönüş kaybetmek değildir aslında. Bazen geri dönmek, ileri gitmekten daha büyük cesaret ister çünkü geri döndükçe daha çok ilerleyebilir insan. Daha güzel zamanların başlayacağına inandıkları günün üzerinden geçen üç gün hepsi için yeniden doğuş gibi olmuştu. Yüklerinden arınmışlardı sanki. İki gecedir Umutsuz'un kulübesinde hep birlikte kalıyorlardı. Bu Akyel ve Aylin için yadırganacak bir durum değildi. Küçükken de sürekli evden kaçıp buraya gelirlerdi. Turna da kısa sürede alışmıştı ortamlarına. Rüya ise olanları anlamasa da babası olduğu zamanlarda sadece kötü olaylara şahit olduğu için eksikliğini hissetmiyordu.

Üçüncü günün sabahında Turna ve Akyel işe gitmiş, Umutsuz da hem Aylin'in rahatsız olmaması hem de Akyel'in gitmeden evvel söylediklerini yapmak için dışarı çıkmıştı. Aylin, her yanı 'umut' kokan evde iki gündür olduğu gibi yine huzurla uyanmıştı. Ne çok özlemişti böyle korkmadan, lanet etmeden güne başlamayı... Yanında hala melek gibi uyuyan kızının başına bir öpücük kondurup kalktı. Bugün iş bakmaya başlayacaktı. Kendi ayaklarının üzerinde durabilmesi için bir yerden başlaması gerekiyordu. Tabi öncelikle guruldayan midelerini doldurmaları gerekiyordu. Diline bir türkü dolayarak dolapta bulduğu malzemelerden kendisi ve kızı için güzel bir kahvaltı hazırlamaya başladı. Haşladığı yumurtayı, peyniri, domatesi ve salatalığı Rüya'nın yiyebileceği şekilde kesip tabağında gülen yüz şekline getirdi. Bir bardak süt ve çayını da masaya koyduktan sonra uyuyan güzelini uyandırmaya gitti. Saçlarından, yanağından, boynunda uzun soluklarla öpüp; "Bebeğim," diye mırıldandı. Rüya, tatlı mırıltılarıyla sağa sola dönerek gözlerini araladı.

"Günaydın güzel kızım."

Rüya, uykulu gözleriyle annesine bakarken yere düştüğü için oluştuğunu bildiği yaralarının üzerinde minik ellerini dolaştırdı.

"Günaydın güzel annem." dedi aynı onun gibi. Her haliyle prenses gibi görünüyordu annesi. Bugünlerde daha güzel güldüğünü de fark ediyordu. Sevecenlikle kafasını kaldırıp yanağındaki kızarıklıktan öptü. "Yaraların acıyor mu?"

Aylin, utanarak kafasını eğip yanağında duran minik elinin içine yasladı. "Sen öptüğün için acımıyor."

Bunun üzerine Rüya tamamen ayağa kalkıp kollarını annesinin boynuna sardı. Bütün yaralarının üzerine teker teker öpücüklerini bıraktı. Madem öpücükleri annesine ilaçtı o zaman daha çok öpmeliydi. Aylin, dolan gözlerini belli etmemek için geri çekilip parmaklarını kızının karnına götürerek gıdıklamaya başladı. "Ama sen böyle tatlı olursan ben seni yerim ki..." diyerek canını acıtmadan ısırdı mis gibi kokan kollarını.

Rüya kahkahalarının arasından; "Ya anne!" diyerek bağırıyordu. "Ben yemek değilim, yeme beni!"

"Aa, öyle mi? Değil misin?" dedi Aylin sahte bir şaşkınlıkla. "O zaman masadaki kahvaltıyı yememiz gerekecek, küçük hanım. Çünkü benim karnım çok acıktı."

Yataktan kalktıktan sonra beraber yatağı toplayıp banyodaki işlerini hallettiler. Şarkılar söyleyerek büyük bir iştahla kahvaltıları yaptılar. Aylin gerçekten kızına tek başına yetebileceğine inanıyordu artık çünkü her zamankinden daha mutluydular. Kahvaltı bittikten sonra hazırlanıp dışarı çıktılar. Hava yine çok güzeldi. Baharın ılık esintileri saçlarını özgürlüğe savuruyordu adeta. Nereden başlayacağını bilmese de ayakları güçlü basıyordu yere. Önceki gün açtığı boşanma davası sonuçlandıktan sonra da bir süredir kaçırdığı ipin ucunu yakalayacaktı tekrar, inanıyordu.

Sen Uyanmadan ÖnceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin