~ 11 ~

98 23 35
                                    

"İçimin bir zamanlar ne kadar ölü olduğunu asla bilmediler,

Şimdi nasıl çiçek açtığımı da asla anlamayacaklar..."

Stefan Zweig

Hani bazen dil lal olur da konuşamaz ya, verecek bir sürü cevap varken koca bir gürültü dişlerin arasında sıkışıp kalır çıkmaz bir türlü, işte o an Turna için tam olarak bu zamana denk geliyordu. Zaman onun için büsbütün donmuş, olanı biteni buğulu bir camın ardından izler gibi sisli görüyordu. Ne demişti az önce Akyel?

"Benimle evlenir misin?"

Evlenmek mi? Ne demekti bu? Hayır, hayır! Kesinlikle yanlış anlamış olmalıydı. Tüm gözler üzerindeyken eli kalbinin üstünde ayağa kalktı. İkisi de Turna'dan cevap bekliyordu ama o odanın içinde dört dönmeye başlamıştı. Kafasına üşüştü yine kötü anılar. Annesi, babası, her akşam yediği dayaklar, son gün yaşadıkları. Son gün... Annesinin, küçük bir serçe gibi kollarının arasında son nefesini verişi geldi aklına. Evlilik onun için bundan ibaretti. Bir imzanın hayatının gidişatına etki ettiği küçük kalem iziydi. O zamanlarda Turna en büyük yeminini etmişti. Ne olursa olsun o imzayı atmayacaktı. O, hayatını ufak çiziklerin şekillendirmesine müsaade etmeyecekti. Dönüp duran düşüncelerin lanetiyle kafasını iki yana salladı. Akyel, onun yine kötü anıların pençesine düştüğünü anlayıp yanına geldi hemen. Aynı zamanda olumlu bir cevap vermesini bekliyor hatta beklemekle kalmayıp istiyordu. Elini Turna'nın omzuna koyduğunda göz göze geldiler. Turna, panikle köşeye sıkışmış bir kedi gibi;

"Hayır!" dedi. "O-olmaz Akyel. Ben evlenemem, olmaz." diye bağırdı. Aylin abisinin düşen omuzlarına bakıp üzülerek onları yalnız bırakmak için odasına çekildi. Akyel bu sefer daha çok yaklaşıp Turna'nın yüzünü avuçlarının arasına aldı.

"Neden Turna? Neden benimle evlenmek istemiyorsun?"

Turna, Akyel'in kara gözlerine yakalanınca fark etmeden sakinleşmişti. Artık daha az canlanıyordu anılar çevresinde. Akyel, yine bir savaşçı gibi gelip korumuştu onu kötülüklerden. Ama dikkatli bakınca sorunun onunla ilgili olduğunu zannettiğini anladı. Böyle anlamamalıydı. Turna, onu çok seviyordu ve hayatını onunla devam ettirmek istiyordu. Yalnızca bunun bir imzaya bağlı olmasını istemiyordu.

" Akyel," dedi usulca. "Evlenince neler olduğunu ben kendi ailemden gördüm. Ben o olayların tekrar yaşanmasını kaldıramam. Çocuklarımın hayatının berbat olmasına dayanamam. Kalbim yetmez buna."

Akyel'in gözlerine ağır bir hüzün çöktü. Kendi kuracakları aileyle, geldikleri aileyi bir tutması canını acıttı. Oysa kendi öyle güzel hayaller kurup saf duygularla seviyordu ki saçının teline bile zarar veremezdi. Keza dokunmaya bile korkuyordu canı acır diye. Ne yazık ki Turna buna inanamıyordu.

"Ama ben baban değilim, Turna. Seni nasıl sevdiğimi görebilsen bunu anlardın." dedi. Elini çekeceği sırada Turna sımsıkı tuttu. Teninin temasının üzerinden gitmesini istemiyordu. Daha sonra kendi ellerini de Akyel'in sakallarla çevrili yüzüne koydu. Avuçlarına batan telleri sevdi usulca.

"Anlıyorum. Ben de seni çok seviyorum tahmin ettiğinden bile daha çok hem de. Sadece sevgimizin bir imzaya bağlı kalmasını istemiyorum."

Akyel, bu sefer ne demek istediğini anlamamıştı. Seviyor ama evlenmiyordu. Ya da yalnızca imzayı atmaktan kaçıyordu. Kafası iyiden iyiye karışmıştı. Turna, gülümseyerek baktı Akyel'in şaşkın yüzüne. İlk başta ani tepki verip reddettiği için üzüldüğünü biliyordu. Beklediği bir tepki olsa da bu kadar net olacağını tahmin etmiyordu belki de. Bu yüzden ona öğrettiği gibi yeni hayatına korkmadan kalbinin sesini açtı.

Sen Uyanmadan ÖnceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin