~ 7 ~

116 79 27
                                    

"Bilirdim, biliyordum, biliyorum,
Bittiğinde, geçtiğinde,
Azaldığında sızı iyileştiğimde,
O saman tadıyla karıştığında;
Her şey daha acı olacak."

Birhan Keskin

Turnalar, yaradılışından itibaren efsanelere konu olmuş kuşlardır. Sıradan kuşlar gibi değildir onlar. Girdiği her eve huzuru, dokunduğu her kişiye mutluluğu getirdiğine inanılır. Canı yakıldığında ise felaketler zinciri oluşur. Bu yüzden her bir kanadında mucizeler yatar Turnaların.

Akyel'in Turnası'nın da canını yakmışlardı. Halbuki annesi ne hayallerle koymuştu ismini güzel yavrusuna. Küçük bir mucizeydi avuçlarına doğduğu gün. Kalbine kondurduğu mutluluğa ithafen 'Turna' koymuştu adını. Duyan herkes canını acıtmaktan korksun istemişti. Adıyla yaşasın demişti minik kulaklarına. Ama onun acımayan yeri kalmamıştı. Yıkık dökük bir harabeydi kalbi. Ne girdiği yuvaya huzuru getirmişti ne de canını acıtanlara felaket. O efsanelere giremeyen Turna'ydı. Mevsimli mevsimsiz göç eden, sürüden ayrı kalandı.

Şimdi kollarına sığındığı adam, onu kafesinden çıkarmaya çalışıyordu. Akyel'in tüm şeffaflığıyla duygularını ortaya serdiği o gün, gelen mesaj alt üst etmişti onu. İlk defa içinden geldiği gibi davranacakken yeni prangalar takılmıştı ayaklarına. Turna, böyle yaşamaya alışmıştı da Akyel'e bir zarar gelmesinden korkmuştu. O yüzden geri çekilmişti tekrar. Daha sonra onun da arkasını dönüp gidişini görmüştü. Hissettiği tek şey, terk edilmişlikti. Yeniden. Bilinmezin ortasında salınırken evine gitmiş ve dört duvarıyla baş başa kalmıştı. İşte ipler tam olarak o an kopmuştu. Artık kaçmak canına tak etmişti. Yersiz yurtsuz, durmadan kaçarak bir hayat yaşanmıyordu. Küçücük bir mesajın bile dünyasını yıkmasına müsaade ediyordu. Akyel haklıydı. Sürekli kaçıyordu, yüzleşmiyordu. Ama artık kaçmak yoktu. Eğer kurtulmak için yüzleşmek gerekiyorsa yüzleşecekti. En başından başladı düşünmeye. Karanlıkta bir başına otururken anılar aklına geldikçe kalbi daha hızlı atıyordu. Ayağa kalktı, bir sağa bir sola gidip geliyordu. Bir yandan da hatıralarıyla kavga ediyordu. Elleriyle kafasına bastırmaya düşüncelerini yavaşlatmaya çalıştı. Bu sırada farkında olmadan saçlarını koparıyordu. Karşısında tekrar o gece canlandığında artık kafayı yemesine ramak kalmıştı. Zihni ona oyun oynuyordu ve tam gözlerinin önünde o gece tekrar canlanıyordu. Parlayan bıçak gözlerini kamaştırdığında saplanacağı yeri biliyordu.

"Hayır, yapma! Hayır! Dur!" diye bağırırken sehpanın üzerindeki vazoyu alıp boşluğa fırlattı. Camdan vazo, kum gibi parçalanmıştı ama görüntüyü durduramamıştı. O bıçak, tekrar ve tekrar yerini bulmuştu. Bunun üzerine Turna, eline geçen her şeyi parçalamıştı. Çığlıkları geceyi inletiyor, acısı göğü deliyordu. Tüm gücü tükendiğinde kırık parçaların üzerine uzandı. Artık ağlamaya bile hali kalmamıştı.

Yanağı sert zemine yaslı, vücudunda cam parçalarının iziyle saatleri geçirdi. Ayın yavaş yavaş gidip güneşin doğmasını ve sonra tekrar ayın tepeye çıkışını izledi. Bilinci yerinde değildi ama kalbi onu buradan götürmek istiyordu. Kalktı yattığı yerden. Nasıl göründüğünü umursamadan çıktı kapıdan. Kimseye değil, sadece Akyel'e ihtiyacı vardı. Ayaklarını sürükleyerek yürüdü. Önce Umutsuz'un yanına gidip onun sorularına aldırmadan Akyel'in evini öğrendi. Daha sonra yönünü oraya çevirdi. Umutsuz'un tarif ettiği yere geldiğinde eli titreyerek çaldı kapıyı. Bir süre sonra genç bir kadın açtı. Aynı Akyel'e benziyordu. Bu kadın, Akyel'ın çok sevdiği kız kardeşi olmalıydı. Turna, onu görünce görüntüsünden utanarak kendini tanıttı. İsmini söylediğinde ise suratına kapanan kapı yüzünden Akyel'in onu artık görmek istemediğini düşündü. Haklıydı. Adam, ona kalbini açmıştı, Turna ise istemeden de olsa kırıp atmıştı bir kenara. Şimdi görmek istememesi çok normaldi. Turna, evinin yoluna geri döndü. Yanında olan bir kişi vardı, onu da kendi elleriyle geri göndermişti. Her şeye olduğu gibi ona da geç kalmıştı işte. Duvara tutunarak ilerlerken Akyel'in eşsiz kokusu doldu burnuna, ardından adım sesleri geldi ve en son adını seslendi Turna'nın. Dönüp boynuna sarılmak istedi bir an. Ama ne tepki vereceğini bilmiyordu o yüzden yanına gelmesini bekledi. Gözlerinde ne göreceğini bilmeden baktı ona. Kızgın olabilirdi, kırgın olabilirdi. Ama hiç biri değildi. İlk gün olduğu gibi yine sevgiyle bakıyordu gözlerine. Kapkara gözlerinde kendi yansımasını görüyordu. Bu içini biraz da olsa rahatlatmıştı. Akyel ondan vazgeçmemişti. Kalbinden geçeni aklına danışmadan;

Sen Uyanmadan ÖnceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin