~ 6 ~

126 79 34
                                    

"Ben zaten o ilk acıyla ölmediğimde çok gücenmiştim hayata.
İnsan olmuştum ilk o zaman."

Birhan Keskin

Ana rahminde bellidir insanın kaderi. Küçük bir kan pıhtısıyken yavaş yavaş işlenir hayatın kör uçlu kaleminin kurşunu. Kalbine göre boyanır sayfaların üstü. Herkesin defteri de kalemi de farklıdır bu yüzden. Bazılarının kalemi küçüktür çabuk biter yazısı, bazısının da sayfalarca yazılsa yine dolmaz. Mutluluklar da yazılır o deftere, üzüntüler de. Kayıplar yaşanır bazı paragraf başlarında. Ya da 'son' yazmasını beklerken yeni sayfa daha açılır en temizinden. Hayata ilk defa gözlerini açıp dünyaya ilk bakışını attıktan sonra da yaşamaya başlarsın yazılan her kelimeyi. Ne bir eksik ne de bir fazla, harfi harfine yürürsün satırların arasında. Ahir yaşamı tadarsın. Mutluluktan havalara uçarken bir anda yere çakılmayı da görürsün en acılı anında yüzüne yayılan küçük tebessümü de. Tecrübe derler adına. Her düştüğünde yerden daha sağlam kalkarsın bazen ya da hiç kalkamamayı öğrenirsin. Birinin gülüşüne sebep olup kendi yarana üflemeyi unutursun. Güzel duygular yaşarsın. Aşık olursun mesela. İçinde kelebek uçuşmasından çok fillerin tepindiğini hissedersin. Ama korkarsın. Ömrünün bir kısmında yer alan bazı kötü anıların tekrar yaşanmasından çekinirsin. Bilmezsin, tarih her zaman tekerrür etmez. Kötülük devamında sürekli başka bir kötülüğü getirmez. Bir yerde kırılır o döngü. Aydınlığa çıktığın bir gün mutlaka olur. Tarih, yalnızca mutsuzları yazmaz yaşayanların defterine. Mutluluklar da vardır fakat yalnızca sonsözleri okuyanlar görür onları.

Akyel, hayatın sillesini genç yaşta yemiş bir adamdı. Çocukluğunu yaşamadan büyümüş bir anda adam olmak zorunda bırakılmıştı. Ama o hiç bir zaman geçmişinden kaçmamış, onunla yüzleşmiş ve sonunda kabullenmişti. Bu yüzden korkusu yoktu hayata karşı savaşında.

Şimdi uzaktan izlediği kadın, Turna, ellerini yüzüne yaslamış ağlarken gözleri doluyordu onun acısından. Turna, geçmişin korkularından kurtulamamıştı çünkü yüzleşmeyi hiç denememişti bile. Akyel bugün ona duygularını açtığında yüzündeki duygu kırıntılarından karşılığını alacağına inanmıştı. Fakat telefonuna gelen mesaj değiştirmişti her şeyi. Ondan sonra olmuştu ne olduysa. Turna bir anda tekrar çekmişti kılıçlarını. Bu Akyel'i üzse de onu kendi haline bırakmanın en doğrusu olacağına karar vermişti. İnanıyordu, Turna söylediklerini düşünecek ve kendi içindeki sorunlarını çözüp ona geri gelecekti. Bu yüzden gitmişti. Daha doğrusu Turna gittiğini sanıyordu. Çünkü en fazla on adım uzaklaşabilmişti yanından. Şimdi ise bir ağaç gövdesinin arkasından onu seyrediyordu. Tekrar kaybetmeye niyeti yoktu. Turna'yı ona yar eden Rabbine ihanet edemezdi.

Bir süre sonra Turna oturduğu banktan kalktı ve evinin olduğu istikamete yürümeye başladı. Akyel de ona hissettirmeden arkasından gidiyordu. Gece, onlar için ayrı ayrı bitse de en azından eve girdiğini görmeden içi rahat etmeyecekti. Kısa mesafeyi geçtikten sonra Turna apartmanın önünde durdu ve kilidi açıp içeri girdi. Akyel, derin bir soluk alıp evin ışığının yanmasını bekledi. Birkaç dakika sonra da beklediği gibi ışık yanınca artık rahatlıkla o da evine gidebilirdi. Kendi evi de, Turna'nın evinin iki arka sokağındaydı. Yani bir yürüme mesafesi uzaklıktalardı birbirlerine. Gecenin ıssızlığında sokakları tek tek aşıp kendi evine geldi. Annesinin uyumayıp onu beklediğini adı gibi biliyordu. Anahtarı henüz kilide yaklaştırmamıştı ki kapı açıldı. Tahmin ettiği gibi karşısındaki annesiydi.

"Akyel, neredesin sen oğlum? Neden haber vermiyorsun? Niye merakta bırakıyorsun beni?"

Akyel, artık duymaktan ezberlediği replikleri içinden tekrar ederken sesini inceltip annesinin bir sonraki cümlesini söyledi.

Sen Uyanmadan ÖnceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin