2.7

16.7K 1.3K 231
                                    

| Altan |

Çarşamba.
13.16

"Ne okuyorsun?"

Üzerine eğildiğim kitap hızlı bir şekilde kayarak benden uzaklaştığında başımı kaldırıp karşımdaki sandalyede oturan Tuna'ya baktım. Kitabı eline alıp kapağına baktıktan sonra çevirip arka kapak yazısını sesli bir şekilde okumaya başladı.

Uzanıp sert bir hamleyle kitabı geri alırken "Kütüphane burası," diye söylendim. "Bağırıp durma."

Gülerek dirseklerini masaya dayadıktan sonra iyice eğilip "Naber?" diye fısıldadı. Ciddi sıkıntıları vardı ve sırıtan yüzüne yumruk atamadan geçirdiğim her saniye, benim de sıkıntıya girmeme sebep oluyordu. Gözlerim çenesindeki morluğa takılınca yumruk fikrinden vazgeçerek elimdeki kitaba baktım.

"İyi."

Kitabı karıştırarak kaldığım sayfayı bulmaya çalıştığım sırada uzanıp elini kitabın açık sayfasına yerleştirdi. Ne yaptığını anlamayarak yüzüne baktığımda "İstersen kitap ayracın olabilirim." diye fısıldadı. Gözlerimi kapatıp bayılır gibi kendimi arkaya attım ve sessiz kıkırtıları kesilene kadar ölü taklidi yapmaya devam ettim. Sonunda gözlerimi açtığımda tüm yüzü gülümsemesinin etkisiyle aydınlanmıştı.

Kitabı tekrar önümden çektikten sonra yavaşça sayfaları karıştırarak altını çizdiğim satırları okumaya başladı. İşte bu yüzden satırların altını çizmeyi sevmiyordum. Bu bir başkasının göğsümü açıp kalbimi incelemesi gibi bir şeydi ve ilk kez rahatsız olduğum halde engel olmak için uğraşmıyordum. Çünkü Tuna bir şeyi yapmak isterse önüne ne kadar engel koyarsam koyayım yapıyordu. Artık kendimi boşuna yormayı bırakmıştım.

Gözlerini aniden yüzüme çevirdiğinde göz kırparak "Ne oldu?" diye sordum. Soruma cevap vermek yerine tekrar kitaba baktı.

"Çünkü hakkında konuşulmasından daha kötü olan tek bir şey vardır yeryüzünde, o da hakkında konuşulmamasıdır."*

Daha önce okuduğum halde onun sesinden duymak farklı hissettirmişti. Uyuşuk bir dalgınlıkla yüzüne baktım. Kahverengi gözleri düşünceli bir şekilde kısıldığında o kısmı okurken onu düşündüğümü anlamasından korkarak bakışlarımı kitabı kavrayan ellerine indirdim.

Sessizlik uzayıp beni rahatsız edecek boyuta ulaştığında kendimi gülümsemeye zorlayarak "Sen kütüphanenin yolunu bilir miydin?" diye sordum. Karıştırmayı bırakıp kapağını kapatarak kitabı masaya bıraktı.

Kitaplara uzak olmadığını biliyordum ama okuldaki herhangi bir öğrenciye sorsam bunun tam aksini söyleyeceğini de biliyordum. Dışarıya sunduğu kimlik kendisiyle hiçbir şekilde uyuşmuyordu.

Omuz silkip cam kapıyı işaret ederken "Geçerken seni gördüm." diye açıkladı. Masanın üzerinde kenetlediği ellerine bakıp göğsünü şişiren bir nefes aldı. Kirpiklerinin altından yüzüme attığı kaçamak bakışlar oturduğum yerde rahatsızca kıpırdanmama neden oluyordu ve beni böyle görmesinden hiç hoşlanmıyordum.

"Maçlar ne zaman bitiyor?"

Okul maçları başladığından beri ikimiz de çok fazla yalnız kalıyorduk ve bir parçam maçların bir an önce bitmesini istiyordu. Çünkü Tuna yanıma gelmeye devam ettiği sürece kafa karışıklığım da devam edecekti.

"Bir iki hafta daha sürer."

Konuşmak yerine başımı salladım. Yine sessizce bakıştığımız bir kısır döngüye girdiğimizde masanın diğer ucunda oturan çocuğa bakıp "Şşt, baksana buraya." diye fısıldadı. Çocuk kafasını defterinden kaldırıp Tuna'ya baktıktan sonra gözlerini kocaman açarak yutkundu. Çünkü Tuna kimseye boşu boşuna selam vermezdi.

"Kağıtla kalem versene."

Çocuk defterinden bir sayfa koparıp kalemle birlikte ileri kaydırırken Tuna'ya çekingen bakışlar atıyordu. Kağıdı ortamıza çeken Tuna beni şaşırtan bir şey yaparak "Teşekkürler." dediğinde önce benim gibi şaşıran çocuğa ardından Tuna'ya baktım. Şaşkınlığımın sebebini anlayarak güldü.

"Evrilmeye çalışıyorum." derken göz kırpıp önündeki kağıda eğildi. Kareli sayfaya büyük bir kare çizip parçalara bölerken kendi kendine "Kalemi dönüşümlü kullanırız." diye fısıldıyordu.

Sayfanın altına baş harflerimizi yazdıktan sonra büyük karenin içindeki kutulardan birini 's' ile doldurup kalemi bana uzattı. İtiraz etsem de beni zorlayacağını bildiğim için sessizce kalemi alıp başka bir kutuyu onun yaptığı gibi doldurdum.

Kalemi ona uzatırken "Benden başka arkadaşın yok mu?" diye sordum. "Şule'yle falan takılsana."

Ciddiyetle kağıda bakarken dudakları "Ağzımı mı arıyorsun?" diye kıpırdandı. Şule konusunu merak ettiğim bir gerçekti ama kendimi bu kadar kolay ele vereceğimi düşünmemiştim. Sessiz kaldığımı fark ederek yüzüme baktı.

"Ne sormak istiyorsan sor." diye fısıldarken kalemi yine bana uzattı. "Zaten bilmemen gereken bir sürü şey biliyorsun."

"Şule'nin paravan olduğunu tahmin edebiliyorum." deyip iki s'nin arasını 'o' ile doldurup kelimenin üzerini çizdim. Bana avans verdiğini biliyordum, o yüzden aynısını yaparak kalemi geri uzattım.

"E neyi merak ediyorsun o zaman?"

Neyi merak ettiğimi bilmiyordum. Onu seviyor musun, tarzında bir cümle onu güldürmekten başka bir işe yaramazdı. Tuna'nın canlı ya da cansız herhangi bir varlığı sevebileceği düşüncesine inanmak bana da doğru gelmiyordu.

"Eşcinselsin, değil mi?"

Yutkunarak başını sallamadan önce kısa bir an duraksayıp gözlerimin içine baktı.

"Yani Şule'ye karşı duygusal ya da cinsel olarak bir çekim hissetmiyorsun?"

Bir kez daha başını salladı. Kalem aramızda dönmeye devam ederken birkaç tur konuşmadan oyuna odaklandık.

"Yanlış anlama ama Şule'ye haksızlık yaptığını düşünmüyor musun?"

Kalemi bana uzatmak yerine ortamıza bırakıp dirseklerini masaya dayayarak bana doğru eğildi.

"Neden böyle düşüneyim?"

Sorduğu soru gerçekten merak içeriyordu. Yaşadığım kısa süreli şaşkınlığın ardından "Seni seviyor olabilir ve sen onu kullanıyorsun." dedim.

Kenara ittiği kitabımı rulo yaparken dudakları "Beni sevmiyor." diye kıpırdandı. Kitaba içim acıyarak bakarken kendime engel olup konuya odaklandım.

"Nerden biliyorsun?"

"Apo ve Melih'i düşün. Sürekli birbirlerine dokunuyorlar değil mi?"

Gözümde canlanan görüntüyle yüzümü buruşturup "Fazlasıyla." diye cevap verdim.

Başıyla onaylayarak "Gördüğüm kadarıyla birbirini seven insanların yaptığı bu." diye devam etti. "Ama ben mecbur kalıp Şule'nin elini tutmadığım sürece o bana dokunmuyor."

Beni öptüğü günü hatırlayarak arkama yaslanırken gözlerimi kaçırdım. Rahatsızlık hissi ağzımı kurutmuştu ve yüzüme diktiği bakışları kesinlikle yardımcı olmuyordu.

Yavaşça ayağa kalkıp sandalyeyi yerine iterken elinde duran rulo kitabı sallayıp "Okuduktan sonra getiririm." diye güldü. Arkasını dönüp gitmeden önce başımı sallayarak onayladım.

______

*alıntı - Dorian Gray'in Portresi Syf.19

daha çok yorum bıraksanıza oğlum ya ben onları okuyup okuyup duygulanıyorum HADİ BAKAM SERİ YORUM HADİ BAKAM

venus.

strawberries&cigarettesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin