8.7

9.4K 770 117
                                    

| Altan |

aynı gece.
00.45

Babam arabayı evin önüne çekip kontağı kapattığında bir süre hareket etmeden öylece kaldık. Sessizliği dinleyerek oturmak bazen her şeyi daha anlamsız kılıyordu. Aynı cümleyi anlamını yitirene kadar art arda tekrar etmek gibi bir etkisi vardı. Sessizliğin içinde aynı acı, aynı hüzün, hatta aynı mutluluk insanı tekrar tekrar vuruyordu, sonunda hiçbir anlamı, hiçbir gücü kalmayana dek...

Babam emniyet kemerini çözüp yavaşça bırakırken koltuğa biraz daha yaslanıp omzunun üzerinden yüzüme baktı. Yüzünün yarısı arkadan yansıyan sokak lambasının ışığıyla aydınlanırken diğer yarısı karanlık kaldı. Ama sadece yarısını görerek bile tedirgin olduğunu anlayabiliyordum.

"Ne istiyorsan sor baba." diye fısıldarken üzerimi örten o umursamazlık örtüsünden hala sıyrılamamıştım. Bir şeyler oluyordu ve ben hem olayların ortasında hem her şeyin dışındaydım. Kendime bile yabancıydım.

"Son zamanlarda zor şeyler yaşadığının farkındayız," duraksayıp hemen yanında oturan babama bakış attı. Bu konuşmayı uzun uzun tartışıp doğru cümlelerden bir zincir yaptıklarını görebiliyordum. Sadece bir tanesi konuşuyordu ama her cümlede ikisinin de sesini duyuyordum. "Ne olduğunu bilmiyoruz, sen de paylaşmıyorsun."

Derin bir nefes alarak camdan dışarı baktım. Coco arabanın yanında zıplayarak inmemizi bekliyordu. Geç kaldığımız için gelişimize ekstra tepki gösteriyordu.

"Altan." Şimdi ikisi de koltukların arasından geriye, yüzüme bakıyordu. Başım o kadar çok ağrıyordu ki, bir an ne konuştuğumuzu unutarak boş boş yüzlerine bakakaldım.

Sonunda düşüncelerim kaos halinden kurtulup bir düzene girdiğinde "Sizi korkuttuğum için özür dilerim." diye fısıldadım. "Bir daha olmayacak, söz veriyorum."

Kararsız bakışları benden ayrılıp birbirlerine dokundu. Ulaşmak istedikleri sonuca bu kadar erken varmayı beklemiyorlardı muhtemelen. Ama, ben artık yollarda yürümek, farklı yerlerde dolaşmak değil, sonuca ulaşmak istiyordum.

"Bugün hastanede şu çocuğu gördüm. Bizde kalan."

Varlığını bile unuttuğum yumru sızladı, ama artık eskisi kadar acıtmıyordu. Alışmıştım, duyarsızlaşmıştım.

"Problem onunla mı ilgili?"

Sadece başımı salladım. Gözlerimi Coco'dan ayıramıyordum. Başka hiçbir şeye bakmak istemiyordum.

Kuru bir sesle "Artık eve girsek olur mu?" dediğimde rahatsız edici bir sessizlik daha gelip ortamıza yerleşti.

Arabadan inip eve doğru yürürken bile gözlerini sırtımda hissedebiliyordum. Coco burnunu bacağıma sürterek ilgi talep ettiğinde eğilip kafasını okşadım. Ellerim ıslak tüylerinde dolaşırken kafasını kaldırıp dizime yasladı.

"Nerde ıslandın böyle?" diye fısıldadığımda burnuyla dizimi dürterek karşılık verdi.

Babamlar yanımdan geçip kapıya doğru yürümeye devam ederken ben yerde kalıp onun ıslak tüylerini okşamaya devam ettim.

"Altan," gözlerim babamın olduğu noktaya kayarken yavaşça ayağa kalktım. Elinde tuttuğu kitabı ancak ona doğru birkaç adım attığımda fark ettim.

"Kitap senin galiba."

Tekrar tekrar aynı yoksunluk tarafından sarılıyordum. Nereye baksam aynı eksiklik, nereye yürüsem aynı boşluk kucaklıyordu beni. Kaçamıyordum.

Üzerimdeki tatlı uyuşukluk ağır ağır çekilip kaybolurken saatlerdir hissedemediğim o acı gövdemi sardı. Uzanıp elindeki kitabı aldım. Ellerim titriyordu. Yıpranan kapakta bölük pörçük harflerle Felsefe Taşı yazıyordu. Bu kitabı ona verdiğimi bile unutmuştum. Ama o unutmuyordu, o hiçbir şeyi unutmuyordu.

Montunun iç cebine saklayıp buraya kadar getirdiğini, kendi sıcak gövdesinden ayırıp buraya bıraktığını hayal edebiliyordum. Kitabı sıkıca kavrayıp derin bir nefes aldım.

Babamın sorgulayan bakışları üzerimden ayrılmıyordu.

"O mu bıraktı?" diye sorduğunda başımı salladım. Saçlarımı yavaşça okşayıp başımın üzerine bir öpücük bıraktıktan sonra içeri girerek beni de yanında sürükledi. Her zaman yaptığının aksine bu kez üstüme gelmiyordu.

Bedenimi doğrudan merdivene yönlendirirken "Git, uyu." diye emretti. "Dinlen biraz."

Farkında olmadan bana istediğim yalnızlığı vermişti. İtiraz etmeden basamakları yavaşça tırmandım. Ama o zaman bile gözlerimi elimdeki kitaptan ayıramadım.

Odaya girdiğim anda kapıyı kapatıp kitabın sayfalarını hızla karıştırdım. Aradığım şey sayfaların arasından kayarak yere düştüğünde ağlamaklı bir gülümsemeyle yere eğildim. Defterden aceleyle koparılmış gibi görünen yırtık kağıdı açıp Tuna'nın karmaşık yazısıyla karşılaştığımda gözlerim yandı. Yere oturup bağdaş kurarak yazdıklarını tekrar tekrar okudum. Ben okuyordum, ama sanki o söylüyordu. Sesi kulaklarımda çınlıyordu.

"Yorgun musun?
Yattın mı?
Uyu-
Düşünme beni.
Ben ki
Hiç düşünülmedim senden önceleri.
Senden öncesi:
Düşüncesi kızgın kumlara serpilen
Azgın yellerle savrulan
Bir damla gibi-
Bir söz gibi:
Sağır kağıtlara serilen
Sessiz dudaklardan dökülen.
Ben, zaten
Hiç söylenmedim ki senden öncesi.
Uyu artık-
Söyleme beni.

Yattın mı?
Yorgun musun?
Biraz kıpırdasan uyumadan önce
Bilemesen
Nereye koyacağını ellerini,
Biraz oynatsan bileklerini
Düşünürken beni
Uyuyamadan önce
Bilsen
Nasıl özlediğimi ellerini
Bileklerini."*

_______

*Oruç Aruoba, Uyu Artık

abi bana isyan etmeyin artık, ben de sizle ağlıyorum yapabileceğim bir şey yok

strawberries&cigarettesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin