3.0

17.1K 1.2K 490
                                    

| Altan |

Perşembe.
11.20

"Altan." Oturduğum yerde irkilerek düşüncelerimden sıyrılırken gözlerim merakla yüzüme bakan Apo'ya kaydı.

Varla yok arası bir sesle "Ne?" diye fısıldadığımda kaşlarını çatarak masanın üzerinden bana doğru eğildi.

"Neyin var oğlum senin? Sabahtan beri konuşuyorum, hiç tepki vermiyorsun."

Suçluluk duygusu kalbimi biraz uyuştururken gözlerimi kaçırıp masanın üzerinde kenetlediğim ellerime baktım. Dün teslim olduğum duygunun ağırlığı ancak sabah uyandığımda üzerime çökmüştü. Şimdi ne geri dönebiliyordum ne de devam edebiliyordum. Yaşadıkları o kadar şeyden sonra Apo ve Melih'e hissettiklerimi açıklayamazdım. Tuna'ya baktıklarında benim gördüğüm şeyi görmeyeceklerdi ve haksız olduklarını da söyleyemezdim. Hem kendime hem onlara ihanet etmişim gibi hissediyordum.

"Altan, söyle hadi. Ne oldu?"

Kendimi gülümsemeye zorlayarak gözlerinin içine baktım. "Yok bir şey kardeşim ya." derken bana attığı ilgili bakışı görünce göğsüm sızladı.

Kantinin kapısında onu gördüğümde kalbimdeki sızı artarak gövdeme yayıldı. Beni bulduğu anda gözlerindeki bakış değişti. Başını eğerek dudaklarındaki gülümsemeyi gizlemeye çalışırken engel olamadığım bir sıcaklık hissi bedenimi saran ağrıya karıştı. Geri dönemiyordum, çünkü ne zaman yüzüme bakıp gülse geçmişi unutturuyordu. İki farklı Tuna vardı ve beni öpen çocuk hiç kötü olmamış gibi masumdu.

Başımı masaya bırakıp yüzümü ellerimle gizledim. Kendimi ikna etmek için çok uğraşmıştım, çünkü duygularıma, kimliğime teslim olursam yaşayacağım hayatı çok iyi biliyordum. Babalarımın yaşadığı korku çocukluğumdan bu yana benimle birlikte büyümüştü; ben o korkuydum ve çok önceden fark etmiş olmama rağmen buna teslim olmamak için elimden geleni yapmıştım. Normal bir hayatım olsun istediğim için inkar etmekten hiç vazgeçmemiştim. Ama artık inkar edemiyordum. Tuna'nın ısrarları değil, duygularımın yoğunluğuydu beni bu çıkmaza sokan.

"Melih çıkışa gelecekmiş," başımı ellerimden kaldırmadan başımı salladım. Apo elini başımın üzerine yerleştirip yavaşça okşarken "Başın mı ağrıyor?" diye sordu.

Yüzüne bakmaya utandığım için yine kaldırmadan salladım başımı. Telefonum hırkamın cebinde titrediğinde kalbim de titredi. Yavaşça doğrulup cebimden çıkararak ekrana baktım.

Tuna: Hasta mısın?

Gözlerimi çaktırmadan kantinde dolaştırırken köşedeki masada olduğunu görerek yüzüne kaçamak bir bakış attım. Beni görecek şekilde oturduğu için ona baktığımı aynı saniye içinde fark edip sorgulayan gözlerini yüzüme dikti. Yavaşça başımı iki yana sallayarak sorusuna cevap verdim. O kadar ciddi bakıyordu ki gözlerimi kaçırmak istesem de yapamıyordum.

"Çıkışta ne yapalım?"

Apo'nun sesi beni kendime getirirken gözlerimi zar zor ondan ayırıp tutuk bir sesle "Fark etmez." diye cevap verdim. Bu saçma halden bir an önce sıyrılmazsam kendi kendimi ele verecektim.

Sandalyeyi iterek ayağa kalkıp "Ben sınıfa gidiyorum kanka." dedim. "Öğleden sonraki dersin ödevini yapacağım."

Sorgulayan gözleriyle yüzümü inceledi ama itiraz etmedi. Başını sallayıp onayladığında gözlerimi ayaklarıma dikerek kantinden çıktım.

strawberries&cigarettesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin