10.5

10.5K 659 68
                                    

| Altan |

İki hafta sonra.

Cumartesi.
20.34

Yokluğuna alışmak için günleri, hatta yılları tükettiğimiz şeylerin varlığına alışmak sadece bir saniye sürüyordu. Arada harcadığımız zaman, uykusuz geceler, sadece o bir saniyenin uğruna yitip giderken, yapabileceğimiz tek şey uyum sağlamaktı.

Tuna'nın dönüşüne alışmamak için elimden geleni yapmıştım, ama karanlık geceleri anımsamak için sürekli kendimi zorlasam da olmuyordu.

Yanımdaydı. Uzandığımda dokunabileceğim kadar yakındaydı. Bazen sadece parmaklarını benimkilerin arasına geçiriyor, bazen sırtımı yasladığım sıcak gövde oluyordu.

Babamları rahatsız etmemek için geceleri kalmamaya özen gösteriyordu, çünkü ikisi de olanlardan sonra Tuna'ya karşı mesafeliydi. Ama göstermeseler de, Tuna'ya karşı verdikleri mücadeleyi çoktan kaybettiklerini biliyordum. Gülümseyen ela gözlere, tatlı özgüvene kimse karşı koyamıyordu.

Gerçekten değişmişti; küçük oyunlar oynayan sarışın oğlandan, farklı bir adama dönüşmüştü. Hala çocuktu, ama artık sadece alıştığım yüzünü gösteriyordu. Beni korkutan tarafından bile sadece iyi yanlar kalmıştı geriye.

Sürekli ders çalışıyor, beni de bunu yapmaya zorluyordu. Daha önce hiç görmediğim bir hayat enerjisiyle yıkanmış gibiydi, hedeflerine ulaşmak için yorulmak bile gülümsemesine yetiyordu. Onu bu kadar sabırsızlandıran şeyin ne olduğunu bilmiyordum, belki de kurduğu hayallerin çekiciliği karşısında ağzı sulanıyordu.

Durmaksızın gelecekten bahsederken kendisiyle birlikte beni de kaldırıyordu, üzerimdeki ölü toprağı silkiyordu. Hedeflerim olmasına rağmen, onunla birlikte yere daha sağlam basıyormuşum gibi hissediyordum.

Bulduğumuz her fırsatta dudaklarımız birleşiyordu, ama ileri gitmesine izin vermiyordu. Sadece o anlarda hüzne gömülüyordu yüzü. Kendisini frenlemek için ekstra bir çaba harcadığını görebiliyordum ve kimi zaman üzerine gidiyordum, yine de pes etmiyordu.

Bir süre sonra üstelemeyi ve ısrarcı davranmayı bırakmıştım. Kafasının içindekileri sorgulayacak cesaretim olmadığından öpücüklere razı gelmeyi öğrenmiştim.

"Altan, pizzayı alsana!"

Zil sesiyle eş zamanlı bağıran Apo'yu dinleyerek kapıya yürüdüm. İki büyük boy kutuyu elinde tutan kurye, sabırsızca ayak sallayarak beni bekliyordu. Elimde hazır bekleyen parayı uzatıp kutuları alırken adamın arkasında beliren yüzle istemsizce gülümsedim.

"Bir lira bozuk çıkar mı?"

Dikkatim tamamen Tuna'ya kaydığından adamın ne söylediğini anlamam da uzun sürmüştü. Anladığımda ise Tuna çoktan elini cebine atmıştı.

Bir lirayı adamın avucuna bırakıp para üstünü alırken "Eyvallah abi." diyerek uğurladı adamı.

İçeri girip ayakkabılarını köşeye çıkardıktan sonra elimdeki kutulara uzanarak yüzüme eğildi. Doğal bir dürtüyle bana eğilen yüzüne yaklaşıp dudaklarımı öpmesine izin verdim. Bu kadar hızlı alışmak hala biraz korkutuyordu, ama zihnime ket vursam da bedenimin verdiği tepkilere engel olamıyordum.

"Kusura bakma, babam nöbete giderken bırakırım diye tutturdu. Onu beklemek zorunda kaldım."

Haber almadan beklediğim uzun zamanların sonunda, yarım saatlik bir gecikmenin özrünü dinlemek, saçma bir uyuşukluk yaratıyordu göğsümde. En çok da başı boş gezdiği gecelerin ardından, bir yere ait olması içimi ısıtıyordu.

Nasıl bir çukurun içinde debelendiğinden bir haber yaşayan babası bile Tuna ile birlikte değişmişti. Belki de ela gözlerdeki ışığın sebebi, sevilmediğini düşünerek büyümüşken, aslında nasıl sevildiğini görmekti.

Babasının cinsel yönelimini kolayca ve aniden sindiremediğini açıkça söylememişti, ama arada bir ağzından kaçırdıkları sayesinde anlamıştım.

Terapi sürecinde babası ile yüzleştiğini söylemişti. Şu an görüşüyor olmalarından yola çıkarak bu yüzleşmenin Tuna'nın yararına sonlandığı sonucuna varmıştım.

Daha fazlasını sorarak üstüne gitmek istemediğim için akışına bırakmıştım. Şimdilik her şey iyi görünüyordu, sonuçta eve dönmüştü.

"Aç mısın?"

Montunu çıkarmadan mutfağa seğirtirken yüzüme bakmadan başını salladı. Kutuları masaya bıraktıktan sonra montunu omuzlarından sıyırıp sandalyelerden birine astı.

"Geleceğimi biliyorlar mı?"

Yukarıda gür seslerle tartışan ikiliden bahsettiğini anlamam için birkaç saniyenin geçmesi gerekti. Apo'nun küfürleri Melih'in kahkahalarına karışırken hafifçe başımı sallayarak yanıt verdim.

Benim için Tuna ile aynı ortamda bulunmayı kabul etmiş olsalar da hala ona güvenmiyorlardı. Daha doğrusu Melih güvenmiyordu, Apo da onun tepkisini çekmemek için güvenmiyormuş gibi davranıyordu. Oysa ben, Tuna'yı her gördüğünde anlayışla bakan kahverengi gözleri fark ediyordum.

"Onlar için de zor."

Niyetim kimseyi savunmak değildi, böyle hassas bir mevzuda taraf tutmak da istemiyordum. Onlar Tuna'yı benim gördüğüm gibi görmemişlerdi ve belki de hiç görmeyeceklerdi. Yaşadıkları zorluklardan ve travmalardan sonra benim için onunla aynı ortama girmeyi kabullenmeleri bile yetiyordu bana.

Tuna'nın eskisi gibi olmadığını ve bunu yeni gösteriyor olsa da çok önceden beri pişman olduğunu görebiliyordum. Ama bazen zamanı geri almak ya da yaşananları yok saymak mümkün olmuyordu.

"Biliyorum."

Sesindeki hüzünle birlikte gözlerimi ona çevirdiğimde, kalçasını tezgaha yaslamış, dalgın bakışlarla ayaklarına baktığını gördüm.

Beceriksiz teselli sözleri için aralanan dudaklarım "Açlıktan elim ayağım boşaldı amına koyayım." diye söylenerek mutfağa giren Apo'nun varlığıyla tekrar mühürlendiğinde ortamda elektrik yüklü bir sessizlik oldu.

Kapı ağzında donup kaldığını ve şaşkınca Tuna'ya baktığını hissedebiliyordum. Zira başka şartlarda susması mümkün değildi.

Sessizliği bölmek için "Pizza geldi. Melih'i çağır da yiyelim." diyerek buzdolabına yürüdüm. Kola şişesini alıp masaya bıraktığımda sessizlik daha da çiğ bir hale büründü.

"Ben burdayım zaten."

Ortamdaki gerginlik tırnaklarını yeni keşfetmiş yavru kedi gibi yüksek noktalara tırmanırken derin bir nefes aldım. Her zaman olmasa da bazen onlarla aynı duvarların arasında nefes almak imkansız hale geliyordu.

"Oturalım o zaman."

Bir sandalye çekip masaya yerleştim. Daha akşamın başında böyle geriliyorsak, devamını düşünmek bile istemiyordum. Başta heyecanlandırmasana rağmen, şimdi babamların hafta sonu kaçamağında onları eve davet etmek pek iyi bir fikir değilmiş gibi görünüyordu.

Aynı gerginlikle kutudan bir pizza dilimi alıp kimseyle göz göze gelmeden büyük bir ısırık aldım. Ağzımdaki lokmayı çiğneyerek ufalamak stresimi atabileceğim tek eylemdi o an.

"Etlerim katıdı gerginlikten." Sadece benim duyabileceğim bir fısıltıyla homurdanan Apo da karşımdaki sandalyeye yerleştiğinde, çaresiz bakışlarını görerek istemsizce sırıttım.
___

Bölümün devamı olacak, umarım yanisjsk

O kadar dramdan sonra boş beleş bölüm yazmak hoşuma gidiyor.

venüs.

strawberries&cigarettesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin