4.1

13K 1K 181
                                    

| Altan |

Perşembe.
13.23

Başımı çevirip yüzünü görmeden önce bile orada olduğunu biliyordum. Aramızdaki mesafeye rağmen kokusu rafların arasından süzülüp ciğerlerime ulaşmayı başarmıştı. Siyah hırkası görüş alanıma girdiğinde mor izlerle dolu yüzünü ilk kez görüyormuş gibi kasıldım. Sabahtan beri yokmuşum gibi davranması bile canımı yüzündeki izler kadar yakmıyordu.

Önünde dikildiği rafa biraz daha yaklaşıp elini kitapların sırtına sürttüğünde yavaşça onun olduğu aralığa yöneldim. Tüm dikkatini kitaplara verdiği için beni fark etmemişti bile.

Raftan bir kitap alırken gözleri kısa bir an diğerlerinin üzerinde asılı kaldı. Bu sakin duruşuna bakarken diğer Tuna'yı hatırlamakta güçlük çekiyordum. Sanki hiç o kadar kötü olmamıştı ve daha önce kimseye zarar vermemişti.

Yaralı parmaklarının arasındaki kitabı fark ettiğimde elimde olmadan titredim. Usulca yanına yaklaşıp "O ikinci kitap." diye fısıldarken uzanıp raftan Felsefe Taşı'nı çektim. "Birinci kitap bu."

Gözleri elimdeki kitapla yüzüm arasında gidip gelirken ifadesiz yüzü duru bir şaşkınlıkla değişti.

Sırlar Odası'nı rafa geri yerleştirip elimdekini alırken bir daha yüzüme bakmadı, ama ben ondan ve yaralı yüzünden başka hiçbir şeye odaklanamıyordum. Bu yüzden kitabı ellerine bırakmak yerine biraz daha sıkı kavradım. Gösterdiğim direnç işe yarayarak bana bakmasını sağladığında tereddütle ona doğru bir adım daha attım.

"Kim yaptı?"

Sabahtan beri ağzımdan çıkmayı bekleyen soru, cılız bir sesle gerçeğe dönüşürken ısrarla gözlerinin içinde bir duygu aramaya devam ettim. Ama bomboştu.

Kitabı sertçe çekip aldıktan sonra hiç konuşmamışım gibi yanımdan geçip görevlinin masasına doğru yöneldi. Ona yetişmek için çaba sarf etmeden peşinden gittim. Aramızda geçen konuşmalar umrumda değildi. Bu kimin iyi, kimin kötü olduğu konusundan daha önemliydi.

"Tuna."

Aldığı derin nefesle kalkıp inen omzunu kavrayıp "Beni böyle cezalandıramazsın." diye fısıldadım. Durup omzundaki elime bakış attıktan sonra oflar gibi soluyup elindeki kitabı yanımızdaki masanın üzerine bırakarak hızlı adımlarla kapıya yürüdü.

Başka bir durumda olsaydık, peşinden gitmezdim ama bu kez duramıyordum. Kütüphaneden çıktığımız anda koşar adımlarla ona yetişip "Tuna." diye çıkıştım.

Ani bir hareketle durup dik dik yüzüme baktığında gözlerinden okunan öfkesine kafa tutmak yerine bir adım geriledim.

"Ne var Altan, ne var?"

Kararlı duruşumdan hiçbir şey kalmadığı için başımı öne eğip "Kim yaptı?" diye mırıldandım.

Bana doğru attığı adımı hissederek gözlerimi yine yüzüne kaldırdığımda alaylı bir gülümsemeyle beni izlediğini gördüm.

"Ne yapacaksın? İsim versem ne olacak? Gidip ağızlarına sıçacak mısın?"

Öyle bir şey yapamayacağımı en az benim kadar iyi bildiğini biliyordum. Ama bu şekilde küçümser gibi dile getirmesi acıtmıştı.

Elleri saçlarının arasına dalarken inler gibi ofladı.

"Bakma şöyle." Hırsla karıştırdığı saçlarını çekerek bırakıp "Delirteceksin beni oğlum, kafayı yiyeceğim senin yüzünden." diye devam etti.

Gözlerindeki ifade her geçen saniye yumuşarken bana böyle bakmasını ne kadar özlediğimi fark ederek ürperdim. Böyle baktığında diğer konular eskisi kadar önemli görünmüyordu.

"Sana mesaj atmamak için telefonu denize attım Altan. Senden uzak durmak için okula gelmedim. Şimdi peşime takılıp aldığın ilk ters cevapta çocuk gibi dudaklarını büzme." söylediklerini algılayabilmem için bana birkaç saniye verdikten sonra şaşkınlığımı izleyip daha fazla güldü. Bu, attığım mesajların neden iletilmediğini açıklıyordu; ama neden böyle aşırı bir tepki verdiğini açıklamıyordu.

"Seni benimle olmaya zorlamak istemiyorum. Uzak durmaya çalışıyorum." Başını eğip bana yaklaşırken yüzündeki gülümseme yavaşça silindi. "Ama daha fazla peşimde dolanırsan, her şeyi siktir edip öperim seni Altan. Ondan sonra istesen de benden kurtulamazsın."

Aptal aptal yüzüne bakmaya devam ettim. Çünkü hangisini yapmasını istediğimi ben de bilmiyordum. Parmağını burnumun üstünde kaydırıp yüzüme dikkatle baktıktan sonra "Of Altan." diye inleyerek geriledi. Dudağının köşesindeki yarayı diliyle yoklarken gözleri yine ifadesizliğe büründü. Arkasını dönüp yürümeye devam ettiğinde, kalp ağrısıyla titreyen vücudumu duvara yaslayarak derin bir nefes aldım.

______

Of Altan'ın Tuna'ya, Tuna'nın Altan'a kıyamaması BENİ BENDEN ALIYOR

venus.

strawberries&cigarettesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin