Güven

58 13 8
                                    


''Bundan dört yıl önce ben ve stephanie brown devriyedeydik. Aslına bakarsan hiç bir şey hatırlamıyorum o geceye dair. Sadece yerde gördüğüm bir kaç gölge. Sonra step ile aynı odada uyandık. Fakat bir farklılık vardı. Hiç bir şey hatırlamıyordum.''

Ellerini yumruk yaptı. ''Dört yıl! Son olan dört yıl hakkında en ufak şey dahi hatırlamıyorduk!'' Sinirlenmişti. ''Bizi kimin kaçırdığını, hayatımızdan dört yılı kimin aldığını bilmiyorduk!'' Derin bir nefes aldı ve kendini sakinleştirmeye çalıştı.

''Biz uyandığımızda gizli bir tesisteydik. Kırmızı ışıklar yanıp sönüyordu ve herkes bir tarafa koşuşturuyordu. Kargaşadan yararlandık ve kaçtık. Peşimize düştüler. Yaklaşık dört geceyi ormanda geçirdik. Fakat bir hotel de bizi bastılar. Onu alırken beni bıraktılar.''

Kaşlarımı çattım. Üzülmüştüm o kıza. Hem neden sadece onu almışlardı ki? ''Neden sadece onu aldılar?'' Ne? Neden herkes bana geri kafalıymışım gibi bakıyor? ''Çünkü bizim gidip onu kurtaracağımızı biliyorlar, bizi tuzağa düşürecekler.''

Anladım... Time kafam ile kısa bir onay fırlatıp kömür saçlı kıza döndüm. ''Vücudunda herhangi bir yara yok değil mi?'' Kafasını iki yana salladı. ''Hayır.'' Çenem ile bir kenarda bizi izleye alf reisi gösterdim. ''İstersen alfred seni bir muayene etsin?'' Ayağa kalktı ve -dev- monitöre ilerledi. ''Gerek yok.''

Sinirlenmiştim. Ne demek gerek yoktu? ''Şu an önemli olan senin sağlığın. Lütfen kısa bile olsa bir muayene etsin.'' Sinirle bana döndü. ''Şu an önemli olan stephanie! Onu bulmamız gerek!'' Ona iki adım yaklaştım.

''Onun yerini sen biliyorsun! Muhtemelen bahsettiğin yere götürdüler. Ama senin iyi olmadığına emin olmadan seni buradan çıkartmam.'' Bana yaklaştı. ''Sen hangi hakla konuşuyorsun? Tek zeki sen misin ha? Hem sen nereden çıktın ki? Git ve çıktığın fare deliğine geri dön.''

Fare deliği? Cidden bu kadar kolay mıydı bir insanı kırmak? Yutkundum. ''Bak, büyük acılar çektiğini tahmin edebiliyorum. Fakat benim de son üç üç yılım pek normal geçmedi.'' Kaşlarını çattı. ''Ne oldu ki ben yokken?''

Yüzümü buruşturdum. ''Ne olmadı ki?'' Ellerim yavaş yavaş boynumu bulurken yıllardır bir kere bile çıkartmedığım kolyemi bir anda çıkarttım ve mor tenimin üzerindeki perdeyi açtım. ''Bu dünyadan olmadığımı öğrendim. En kötüsü ise türk olmadığımı ama şu an bunları boş ver.''

Bana şaşkınlıkla bakıyordu. Sonra kolyeyi hızla geri taktım. ''Bir kaç kişi dışında hiç kimse bilmiyor.'' Yanına gittim ve omzunu tuttum. ''Bana güvenmiyor olabilirsin. Buna sözüm yok. Fakat ben sana güveniyorum. Ve sana söz veriyorum. Arkadaşını kurtaracağız.''

Bir süre bana baktıktan sonra tavana kaydı gözleri. Göz yaşlarını tutmak için yatığını anladığımda arkada bizi sakince izleyen ev ahalisine özel olarak çalıştığım bir bakış attım. Bu bakış; 'Eğer bizi yanlız bırakmazsanız yarın sabah size kahvaltı yok!' anlamını taşıyordu.

Hepsi bunu anlayarak mağarayı terk ettiğinde karşımdaki kızın çenesini tutarak gözlerini gözlerime sabitledim. Gözlerinden akan yaşı umursamadan sarıldım kıza. Bir yandan saçını okşarken diğer yandan kulağına bir şeyler söylüyordum.

''Bak, birini kaybetmenin acısını belki en iyi ben bilirim. Ya da boşa geçmiş yılları. Tam mutluyuz dediğin anda sırtına saplanan o hançeri. Kısaca seni anlıyorum. Belki yeni tanışmış olabiliriz. Ama benim yanımda istediğin kadar ağlaya bilirsin. Şu an burada bizden başka kimse yok. Tabi kameradan bizi izleyen şahsiyetleri saymazsak...''

Kameralara kötü bir bakış attım. Bir anda bana kollarını doladığında şaşkınlıktan dilimi yutmuştum. Yavaş yavaş cassandra'nın sırtını sıvazlamaya başladım. Bu onu rahatlatmış olacak ki iç çekmeleri yavaşladı. Gerçi ne ara bu kadar çok ağladığını unuttmuştum.

Sanki anlaşmış gibi, aynı anda yere çöktük.

Ay ben ne kadar iyi bir kızım ya! Eğer bu evde ben olmasaydım buradaki insanımsı varlıklar bu kızı anlayamazdı. Ayh kimden bulaştı bu ego bana!?

''Peri, lütfen güvenimi boşuna çıkartma...'' Aha! Bu duyduklarım doğru muydu? Yoksa türklük iç güdülerim mi devreye girmişti. ''Ay yeter ağladığın! Bırak da kolyemi takayım!''

Sonra durdum ve yaptığımın farkına vardım. Sonra mırıldandım.

''Peri, peridir...''

Gotham'ın Puslu Sokakları 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin