Sasuke ve rol arkadaşları için oyundan sonra bir yerlere gitmek artık alışkanlık haline geliyor, çoğunlukla da anlık oluyor planları. İzleyici önünde olmak onu fazlasıyla geriyor olmalı ki bitince eve gelip yatmadan önce biraz rahatlamak istiyor.
Çoğunlukla oyuncularla bir iki kadeh bir şeyler içiyor; bazen de Suigetsu bir büyükbaş yönetmen, yapımcı ya da cast direktörü ile oyunu izlemeye geldiğinde onlarla yemek yedikten sonra gecenin bir yarısı geliyor eve. Kimi akşamlar da parti birinin evinde devam ediyor ve neredeyse sabaha karşı eve geldiği oluyor. Neyse ki bir daha kimseyi eve çağırmadı ama geç geldiği geceler benim için uykusuz ve huzursuz geçen geceler oluyor. Çoğunlukla beni arayıp ya da mesaj atıp ne yapacağını söylüyor ama bazen dalıp haber vermeyi unuttuğu da oluyor. Öyle zamanlarda nerede, ne yapıyor, ne zaman gelecek diye düşünmekten gözüme uyku girmiyor.
En çok kafama takılan şey kiminle olduğu. Acaba Suigetsu ile mi yoksa yanında ekipten çocuklar mı var? Tüm ekiple mi? O yapışkan kız Ruth var mı? Beni en çok yiyip bitiren düşünce de kızların onunla birlikte olmak istemeleri ihtimali. Sasuke'nin Londra'da birçok kadının yüreğini hoplatan bir erkek olduğunu unutmak mümkün değil. Nereye gitse dikkat çekiyor. Sokakta Sasuke'yi gördüklerinde kızların verdiği tepkiye sıklıkla tanık oluyorum. Bana, yani kız arkadaşına sarılmış yürürken bile yiyecekmiş gibi bakıyorlar. Fırsatını bulsalar hiç düşünmeden onun kollarına atılacak bir sürü kadın ve hatta erkek olduğundan hiç şüphem yok. Ben evde oturup onu beklerken böyle bir şeyin gerçekleşiyor olduğunu düşünmek bile karnıma ağrılar girmesine neden oluyor.
Paniklemeye başladığımı fark ettiğim anda onu arıyorum ya da ona mesaj atıyorum. Telefonu açana kadar bir ya da iki kez çaldırıyorum, öyle defalarca değil. Çoğunlukla hemen açıyor telefonu ve bütün korkularım yok oluyor. Tabii şüphe duyduğum için de utanıyorum kendimden.
Çıktığı gecelerde Sasuke'ye katılmıyorum ve döndüğünde de ya uyuyorum ya da uyuyormuş gibi yapıyorum. Sabah ben işe gitmeden önce kısacık sohbet etme şansımız oluyor, o çoğunlukla yatakta, gözleri kapalı ve ben çıkar çıkmaz tekrar uyuma derdinde oluyor. Dolayısıyla konuşmalar tek taraflı oluyor çoğunlukla.
Sasuke akşamları iş çıkışı beni alıyor, birlikte hızlıca yemek yiyip biraz konuşuyoruz, sonra akşamki oyun için tiyatroya koşturuyor.
Akşamlar çok zor geçiyor. Kendimi bilmediğim bir yerde kaybolmuş gibi, oldukça huzursuz ve rahatsız hissediyorum. Yatma vakti gelene kadar amaçsızca, ne yapacağımı bilemeden oturuyorum.
Akşam birlikte yiyelim diye kek yapmayı da bıraktım artık, îkimiz baş başa yiyemedikten sonra anlamı yok ki. Bazen ekip arkadaşlarıyla birlikte yesin diye -Shikamaru'nun sevdiğini biliyorum- yaptığım oluyor ama o kadar.
Dürüst olacağım, bu durum benim için çok iç karartıcı olmaya başladı. Londra'ya taşınmasaydım birlikte daha kaliteli zaman geçirebilecektik. Ben onunla birlikte olmak için buraya taşındım ama Konoha'da huzurla yaşadığım günlere göre çok daha az görüyorum onu.
Kendi kendime, az da olsa görüşmek hiç görüşememekten iyidir diyorum ama artık bıçak kemiğe dayandı.
Artık bu oyunun bitmesini dört gözle bekliyorum ki sevgilimi geri alabileyim.
Pazar günleri genelde bir arada olduğumuz tek günümüz, o yüzden çoğunlukla evde dinleniyoruz. Bugün artık yaşadığımız yeri görsünler diye annemi ve Tsunade'yi davet ettik.
Ben küçükken annem araba kullanırdı ama yıllardır kullanmadı. Bu yüzden trende, metroda sürünmesinler diye Sasuke onlar için özel bir şoförle araba gönderdi. Bu çok nazik bir davranış ve eminim çok mutlu olacaklar. Orada olup pembe limuzini kapıda görünce yüzlerinin aldığı ifadeyi görmek isterdim doğrusu. Pembe limuzin Sasuke'nin fikriydi. Kendilerini birer film yıldızı gibi hissetsinler istedi. Yolda bizi araba telefonundan arayıp sevinç çığlıkları atarak memnun olduklarını ifade ettiler. Konuşmalardan anladığımız kadarıyla araba trafikte beklerken Tsunade üst camdan kafasını çıkarmış, annemi de ona katılması için ikna etmeye çalışıyordu. Annemin ise utandığını anlayabiliyordum.