Sasuke, The Walking Seat filminin çekimleri başlamadan birkaç hafta önce provalar için ekip arkadaşları ile buluşuyor. Yönetmen çekimler sırasında vakit kaybetmesinler, önceden birbirlerine ısınsınlar diye böyle istiyor. îlk günkü buluşmanın ardından eve gelir gelmez pek fazla soru sormuyorum, çünkü durumu değerlendirmeye çalıştığımı anlasın istemiyorum ama bir süre sonra yemeğe oturunca fazla belli etmeden oyuncularla ilgili birkaç soru soruyorum. Kadınların ilk fırsatta üzerine atlayacak canavarlar olduğu konusundaki endişemi belli etmeden ağzından laf almaya çalışıyorum.
“Söyle bakalım, nasıl insanlar?" diye soruyorum spagettimi çatalıma sararken.
“İyi, iyi. O kadar çok iş var ki pek fırsat bulamadım insanlarla konuşmaya. Müzik grubundakiler muhteşem. Ara verildiğinde hemen çalmaya başlıyorlar. Keşke ben de bir şeyler çalabilseydim diyorum onları görünce.”
Sasuke'nin oynadığı karakter Stan, müzik grubunun solisti. Diğer elemanlar müzikal kabiliyetlerinden dolayı filmdeler, yönetmen onların tam bir müzik grubu olmalarını istiyor, Stan karakteri ise grubun lideri olarak karizmatik, çekici ve seksi özellikleri olan birini gerektiriyor... Yani ego bir nevi müzikal yeteneğin önüne geçiyor.
“Kendini dışlanmış mı hissediyorsun?”
“Birazcık... Hem de yeteneksiz.” diyor gülerek Sasuke. “Çekimlerin sonunda gitar eşliğinde bir şarkı çalmayı görev edindim kendime.”
“Hangi şarkıyı öğreneceksin?”
“Bilmiyorum ki... Kolay bir şey!”
“Eee, peki diğerleri nasıl? Kızlar iyi mi?” deyip daha fazla soru sormamak için ağzıma bir lokma daha atıyorum.
“Hayranlarımı mı kastediyorsun? İyi görünüyorlar.” diyor omuzlarını silkerek. “Hepsi en az benim kadar heyecanlı ve gergin.”
“Tahmin ediyorum. İsimleri ne?”
“Eee...” diyor hatırlamaya çalışarak. “Tanrım, bu çok kötü. Holly var, Rebecca, Karen ve Sarah. Diğer ikisini hatırlamıyorum, pek fazla görmedim. Bu prova iyi oldu aslında, yeni tanıştığın biriyle yakınlaşmak zorunda olmanın o rahatsızlık veren yönünü azaltıyor en azından. Böylece çekimler başladığında birbirimize sıkıntı vermeden işleri yürütebileceğiz sanıyorum.”
“Doğru...”
“Seninle tanışmayı çok istiyorlar.”
“Öyle mi? Benimle ilgili pek konuşma fırsatı bulabileceğini düşünmemiştim.”
“Fazla konuşmadık ama sen hep aklımdasın zaten.” diyor ve gülerek bana göz kırpıyor.
Sasuke'nin benimle ilgili konuştuğunu, kadınlarla dolu bir yere girer girmez beni aklından çıkarmadığını bilmek güzel. Ama acaba sette yanında olmak için can attığından mı yoksa birisi ona yakınlaşmaya çalıştığı için mi benden bahsetti?
“Peki ya Heidi’den ne haber?”
Sasuke suratını buruşturuyor.
“Bu da ne demek?”
“Mesafeliydi. Biraz soğuktu sanki.”
“Neden?”
“Hiç bilmiyorum, aramızda herhangi bir sorun olmadığını düşünüyordum aslında. Ama o herkese karşı öyleydi, sadece bana değil, sanırım bir derdi var.”
“Sana tuhaf gelmiştir, o kadar yakınlaştıktan sonra.”
“Evet biraz, sahneler çekilirken iyi olsun, işini yapsın da, ki öyle görünüyor, gerisi önemli değil.”