Ödül kazanmadan önce Sasuke'nin popüler olduğunu biliyordum ama törenin ardından yapılan parti, şöhretinin gittikçe arttığını gösteriyor. Onu filmi ve ödülünden dolayı kutlamaya gelenlerin sayısı o kadar fazla ki kutlamaları kabul etmekten adım bile atamıyor. Havaya müthiş bir heyecan dalgası hâkim. Neredeyse tüm gözler onun üzerinde.
“Sen nasılsın güzelim?” diye soruyor birkaç dakikadır Sasuke'yle konuşmakta olan yaşlı bayan. Sohbet esnasında ikimizle de göz teması kuruyor ve belli ki beni de dâhil etmek istiyor. Bunun ne kadar nadir gerçekleştiğini düşünmemişim hiç ama olması gereken zaten bu değil mi? “Kuşkusuz, çok gurur duyuyorsun şu an?”
“Evet, kesinlikle.” diyorum, bu sıcak tavrı hoşuma gidiyor.
“Ve o konuşma!” diyor elini göğsüne götürerek. “Uzun zamandır böyle romantik bir şeye tanık olmamıştım. Bu hanımefendiye çok iyi bak, Sasuke.” diyor göz kırparak.
“Elbette!” diyor Sasuke belime daha sıkı sarılarak.
“Peki, ben gideyim artık. Böyle partiler için yaşım hayli geçkin. İkinizi de tekrar tebrik ederim.” diyor ve çıkışa doğru yöneliyor.
Arkasından bakarken birden tanıdık bir yüz görüyorum ve kalbim duracak gibi oluyor. Aniden gerildiğimi hisseden Sasuke, soran gözlerle bakıyor bana. Baktığım yöne bakıp ne olduğunu anlayınca gülmeye başlıyor.
“Sasuke? Jude ben. Gelip başarını tebrik etmek istedim.” diyor
Jude Law —evet, hayran olduğum aktör— ve elini uzatıyor Sasuke’ye. Tahminimden çok daha uzun boylu. Aslında aşırı uzun boylu değil, hatta bir erkek için orta boylu sayılabilir. Ama birçok kişinin Sasuke'ye ekrandaki görüntüsüne göre daha kısa olduğunu söylediği için, ben de bütün aktörlerin göründüğünden daha kısa olduğunu sanıyordum. Yüzünde o artık kendisiyle bütünleşmiş gülümsemesi ile Sasuke'ye bakarken inci gibi bembeyaz dişlerini fark ediyorum ve o an içimin eridiğini hissediyorum. Jude, Sasuke ile konuşurken ben de onu yakından inceleme fırsatı buluyorum: hafifçe dökülse de (hiç önemli değil) o muhteşem dalgalı saçları, o seksi kirli sakalı (ona oldukça sert bir ifade veriyor), cennetten damlalar gibi görünen, insanın içini eriten o yemyeşil gözleri. En ufak bir kusur bulunmayan yüzü —doğrusu ben bulamadım— insanı kendinden geçirecek kadar yakışıklı. Ayrıca gözlerinin etrafındaki bir iki çizgiyi de gayet çekici buluyorum.
“Çok teşekkür ederim, benim için oldukça sıra dışı bir durum bu.” diye karşılık veriyor Sasuke.
“Tahmin ediyorum, algılanması biraz zaman alıyor. Bu da muhteşem kız arkadaşın olmalı.” diyor, bana doğru dönerek elimi sıkıyor. “Bayan Sakura Haruno, değil mi?”
Evet anlamında başımı sallayıp gülümseyerek karşılık veriyorum. Nutkum tutuluyor. Adımı söyledi... Sasuke'nin konuşmasından hatırlıyor olmalı.
“Affedersiniz.” diyor kel kafalı bir adam. Kocaman fotoğraf makinesini göstererek araya neden girdiğini açıklamaya çalışıyor. “Bir fotoğraf alabilir miyim?”
“Elbette.” diyor Jude.
“Sakura'yı ortaya alalım.” diyor Sasuke yüzünde yaramaz bir gülümsemeyle. İkisinin ortasına geçiyorum. Sasuke kolunu belime sarıyor, Jude ise elini omzuma koyuyor. Nefesimi tutup kameraya doğru poz verirken, Jude’un yarattığı çekimin etkisiyle yere düşmemek için uğraş veriyorum.
“Gülümseyin!” diyor fotoğrafçı ve birkaç kez basıyor deklanşöre ve sonra başka fotoğraflar çekmek için uzaklaşıyor.
“Aslında” diyor Sasuke arkasından giderek. “E-posta adresinizi alsam ve bu fotoğraflardan birkaçını bana gönderseniz olur mu?"