Evde saatlerce temizlik yaparak kendimi oyalıyor, Sasuke'nin gelmesini bekliyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse, içimden Sasuke'nin giysilerini paramparça etmek, evdeki her şeyi kırıp dökmek geliyor, hâlâ burnumdan soluyorum. Sasuke'nin duruma bu kadar soğukkanlı yaklaşması beni fazlasıyla sinirlendiriyor, ayrıca duygularımı hiçe sayarak o iğrenç sahneyi çekmek için sete geri dönmesi karşısında hissettiklerim kızgınlığın da ötesinde.
Kavga etmedik, durum bu değil. Aslında çocukluğumdan beri hiç kimseyle bugünkü gibi tartışmadım, kimseye bağırmadım o şekilde. En azından bu kez haklı olduğumu ve Sasuke'nin kibarca söylediği gibi fazla hassasiyet göstermediğimi biliyorum.
Gün boyunca haklı veya haksız mıyım diye düşünürken aklıma Sasuke'nin ne kadar ahmak olduğunu ve beni nasıl küçük duruma düşürdüğünü anımsıyorum ve içimdeki öfke yeniden kabarıyor.
Yaptığı yanlışları yüzüne vurmak, beni ne kadar incittiğini ona haykırmak istiyorum. Kapıdan girmesini bekliyorum, büyük yüzleşmeye hazırım.
Telefonumun sesiyle bu düşüncelerden sıyrılıyorum bir an.
Sasuke'den mesaj gelmiş.
Max yemeğe davet etti. Üzgünüm ama gitmem lazım. Geç gelirim.
İlişkimizi bitirme ihtimali bile olan böyle korkunç bir günün üzerine hemen eve gelip durumu düzeltmek yerine, yönetmenle yemek yemeyi tercih ediyor. Bu Sasuke'nin şu anki ruh hali ile ilgili çok şey anlatıyor. Son birkaç aydır, özellikle de BAFTA başarısının ardından Sasuke'nin öncelikleri değişti. Artık öncelikleri ev hayatı, ortak geleceğimiz veya değişken bir iş piyasasında tutunabilmek değil. Tamamen kariyerine, başarısını ve saygınlığını nasıl arttıracağına odaklanmış durumda. Aranan, beğenilen biri olmak dışında başka bir kaygısı yok.
Oynadığı egosu yüksek Stan karakteri onu daha bencil ve narsist yaptı. Belki günün sonunda bu karakterden sıyrılmak kolay olmuyor ama bu sahte hayatı gerçeğe bu kadar taşıması bana saçma geliyor.
Saatler geçtikten sonra hâlâ ortalarda görünmeyince bu kavgacı tutumum yavaş yavaş değişmeye başlıyor ve öfke yerini paranoya ve kırılganlığa bırakmaya başlıyor. Kendimi yalnız ve gergin hissetmeye başlıyorum.
Nerede olabilir?
Yarın erkenden kalkması gerekiyor, niye hâlâ gelmedi? Belki de başına bir şey geldi... Birden aklıma ailemle ettiğim büyük kavganın sonunda neler olduğu geliyor.
Saat iki civarında arıyorum onu. Çalıyor ama cevap yok. Birkaç dakika sonra tekrar arıyorum ve sesli mesaj uyarısı geliyor.
Aklıma kötü kötü şeyler geliyor. Salonda yastığa sarılmış oturuyor, akrep ve yelkovanın saniye saniye ilerlemesi izliyorum, onun gelmesini bekliyorum.
Bir ara içim geçmiş, olduğum yerde çalan telefonun sesine uyanıyorum. Ekranda Sasuke'nin adını görürüm umuduyla alıyorum telefonu ama arayan Suigetsu. Şu anda konuşmak isteyeceğim en son kişi ama aradığına göre Sasuke'nin nerede olduğunu biliyor demektir. Açıyorum.
“Alo?”
Gece boyunca yaşadığım gerginlikten dolayı sesim boğuk ve kısık çıkıyor.
“Sakura?” diyor Suigetsu her zamanki soğuk sesiyle.
“Sasuke'nin nerede olduğunu biliyor musun?” diyorum.
“Evet.”
“Başına bir şey mi geldi yoksa? Dün gece eve gelmedi.”
“Hayır, iyi.”
“Nerede peki?”
“Bende kaldı dün gece.”