Yalnız kalmak istiyorum, eski odama girer girmez kapıyı ardımdan kapatıyorum. Orada ayakta dururken, son on beş yıldır olduğu gibi duran o pembe duvarlar, o kız çocuğuna özel dekore edilmiş oda bende hayal kırıklığı yaratıyor. Bir zamanlar tanıdık olan her şey bana şu anda yabancı geliyor. Kabuğumu kırıp Konoha'dan çıkarak hayatın bana sunduğunu yaşamaya teşebbüs ettikten sonra odam şu an bana çok küçük ve soluk geliyor. Sanki ileriye değil de geriye doğru gitmişim gibi hissediyorum, bu çok küçük düşürücü.
Ama burada güvendeyim, kendime bunu hatırlatıyorum.
Elimdeki her şeyi yere bırakıp perdeleri kapatıyorum. İçeriye doğru sızan güneş ışığı beni rahatsız ediyor çünkü şu an karanlık gördüğüm dünyayla tezat oluşturuyor. Yatağa yatıp yorganın altına giriyorum ve orada beni bekleyen Bay Blobby’yi buluyorum. Yüzümü onun karnına gömüyorum.
Şu anda tek istediğim hayatımın geri kalanını uyuyarak geçirmek. Burada karanlığın içinde kalmak istiyorum, dünyayla yüzleşmek istemiyorum.
Artık gözyaşlarını kurudu. Nerede hata yaptığımı düşünürken tamamen hissizleşiyorum.
Geriye dönüp bakınca aslında hiçbir zaman yeterince hissetmediğimi fark ediyorum. Öncelikle bu Billyden kaynaklanmadı, hayır ondan değil; uzun bir zaman onun hayatının bir parçasıymışım gibi hissettim ama daha çok Sasuke'nin hayatındaki Suigetsu veya Heidi gibi insanların onun daha fazlasını elde edebilecekken benim gibi ‘normal’ bir kıza âşık olmasını anlayamamasından kaynaklandı.
İlk defa basın gösterimi gecesinde tek başıma kalıp etrafımı incelerken kendimi oraya ait hissetmedim; etrafımdaki o ihtişamlı ortama uygun olmadığımı düşündüm. Hatta ondan sonra, biraz daha bazı şeylere dâhil olduğumda bile hiç kimse İçinden gelerek benimle konuşmak istemedi, onların konuşmak istedikleri Sasuke'ydi. Sasuke başka biriyle konuşurken mecburen bir iki çift laf edilecek biriydim sadece. Biraz kibar olanlar ilgileniyormuş gibi yaptılar, bazıları da benim yanımda sessizce durup sadece Sasuke'ye bakarak kendi sıralarının gelmesini beklediler. Bu tür anlarda kendi kendime bu insanlar niye benimle konuşmak istesinler ki diye düşündüm, ben Sasuke'nin yanında kendi dünyama dalmış, sap gibi dururken niye benimle konuşmak istesinlerdi ki. Belki de ben en başından kendimi yeterince ortaya koyamadım. Bu hep benim kafamı kurcalayan bir düşünce oldu.
İlişkimiz yürüsün diye kendi hayallerimi, hırslarımı memnuniyetle tamamen bir kenara bıraktım. Sasuke, büyük işler başarmış, eleştirmenlerden tam not almış bir süper star; onun işi ve hayalleri daima benimkilerden daha önemli olacaktı zaten çünkü başarısı çok daha geniş ölçüdeydi. Benim elde etmiş olduğum her türlü başarı onunkinin yanında zaten sönük kalacaktı ve bu tür düşünceler ortak hayatımızı tek taraflı kıldı. Her zaman Sasuke'nin yaptığı ön plandaydı ve bana düşen, onun planlarına uyum sağlamak ve hayatını olabildiğince kolaylaştırmak oldu. Yaşam amacım Sasuke'yi mutlu etmek, akşamları onu sıcak, temiz bir evde sevgiyle karşılamak haline geldi. Belki kulağa çok hoş geliyor ama sonuçta kendi hayatımı sadece onun için yaşar hale geldim, benim gurur duyacak hiçbir şeyim kalmadı ve kendi benliğimi kaybettim.
Zaman zaman bu düşünceler kafamı meşgul ediyor ve gerçek olup olmadıklarını sorguluyorum, acaba beynim kalbimdeki acıyı azaltmak için geriye sarıp kusurları burada aramayı mı tercih ediyor, bilemiyorum. Sonuçta her zaman da kötü hissetmedim, sürekli kendimi bir hiçmişim gibi algılamadım, bu anlar sayılıdır aslında, ama bende oluşturduğu hisler kalıcı oldu çünkü orada gerçeği gördüm. Bu da kendime olan güvenimi zedeledi.
Sasuke'yi özlüyorum.
Eğer kendi hayatından sıyrılıp tanıdığım ve âşık olduğum adam olabilseydi ve ilişkimiz daha dengeli olsaydı, birlikte mutlu olabileceğimizi biliyorum. Ancak o şu an yaptığı işe devam ettiği sürece hiçbir zaman eşit olamayız. Etrafında onu pohpohlayan, ne kadar muhteşem olduğunu ve hayatına nasıl yön vermesi gerektiğini söyleyen bir sürü insan var. Bu şekilde kendi seçtiği hayatı yaşamasına imkân yok.