49-Cesur

62.5K 4.4K 1.2K
                                    

Doğu, tüm soğukkanlılığıyla telefonunu çıkarıp biraz kurcaladıktan sonra kulağına yasladı. Kısa bir süre için karşısındakini dinledikten sonra sanki telefondaki onu görebilecekmiş gibi başını iki yana salladı.

"Hayır batı değil. Yankılanıyor sadece. Sen kızlarla kalıyorsun. Tetik buraya. Çita ve Yıldırım'ı güneye çek-" dedi silahını boşluğa doğrultmayı bırakmadan. Bir silah sesi daha duyulduğunda küfür savurdu.

"Kuzey. Kuzey on sekiz. İkinci ateşi havaya açtılar." dedi sakince. Sonra telefonu kapadı ve bana dönüp elime bir silah tutuşturdu.

"Doğu-"

"Özcan birazdan burada olur. Kullanmayı biliyorsun artık."

"Sadece poligonda! Hem bunu bana verirsen sen savunmasız kalacaksın." dediğimde 'Daha neler' der gibi güldü.

"Öyleyse koru beni Cesur." dedi sonra hiçbir şey yokmuş gibi gülümsemeye devam ederek.

"Nasıl bu kadar rahat olabilirsin?"

"Panik mi yapayım Gece?"

"Hayır ama duyduğumuz şey silah sesi ve çığlık ya hani?"

"Muhtemelen bir avcı." dedi omuz silkerek.

"Ya çığlık?"

"Küçük bir çocuk sesiydi. Çocuğuyla ava çıkacak kadar sorumsuz bir ebeveynle karşı karşıya olabiliriz."

"Neden elime bu şeyi tutuşturup timini de dört bir yana dağıttın öyleyse?"

"Tedbir güzelim."

"Beni bu şeyle burada tek başıma bırakamazsın Doğu." dedim sitem içinde elimdeki silaha bakarak.

"Bize çok yakınlar."

"Ben de geleyim seninle? Avcıyı azarlar, çocuğu da teselli ederim?" dedim elimdeki şeyi ona vermek için uzatıp.

"O sende kalacak. Sen de burada kalacaksın Cesur."

"Ama avcıdır dedin."

"Muhtemelen dedim. Çocuk kaçıran bir terörist de olabilir. Vakit kaybediyoruz."

"Koş koş, bakalım o zaman bir an evvel!" dedim telaşla.

"Gece. Söz dinle Gece. Şaşırt beni!" dedi Doğu kolumu kavrayıp beni durdururken.

"Vakit kaybediyoruz?" dedim silahımı kaldırıp.

Elini uzatıp tetikteki parmağımı tetik korkuluğuna çekti ve namlunun ucunu yere eğdi. Sonra sabır diledi ve burun kemerini sıktı.

"Kırk beş derecelik açıyla yere." dedi sıkıntılı bir nefes verirken.

"Arkamdan ayrılma." dediğinde onu başımla onaylayıp takip etmeye başladım. Yavaş ve temkinli adımlarla yürüyor, ara sıra bana dönüp 'sessiz ol' diye uyarıyordu. Benim adımlarım, onun sessiz adımlarının yanında, beş yüz kişilik bir orkestra eşliğinde yürüyormuşuz gibi ses çıkarıyordu. Bu nasıl mümkün olabilirdi?

"Bu şeyde kaç mermi var?" dedim merakla.

"Atışta kullandığın silah." dediğinde silaha bir göz attım. Sahiden de oydu, hiç fark etmemiştim. Daha silahı bile tanımamışken merminin sayısını nasıl hatırlayabilirdim ki? Biraz düşünmem gerekti.. Söylese ne olurdu sanki?

"Yirmi. Artı bir de namluda?" dedim sorarcasına.

"Aferin sana."

"Çok doluymuş, nasıl olsa yan yanayız, sen al en iyisi bunu." dedim sonra silahı yeniden ona uzatarak.

Gecenin En DoğusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin