20|Bölüm

416 32 12
                                    

Yediği darbelerin bittiğini sandığında başını kaldırıp bakacak cesareti kendinde buldu pembe saçlı çocuk. Ancak yaptığı gibi yaptığına pişman olmuş bir de yüzüne tekme yemişti. Kafası geriye doğru savrulup toprak zemine düştü. Hiçbir eklemini hareket ettirecek gücü kalmamıştı.

"Nasıl erkeksin lan sen?" Üçlü arkadaş grubunda en söz sahibi olan çocuk sigarasını dudaklarından çekerken sormuştu bunu. Ada Kutay bu okuldaki tüm erkek gruplarından nefret ediyordu. Özellikle de böyle kendilerinden daha güçsüz -yerde kanlar içinde uzanan çocuk gibi- hemcinslerini döven okulun popülerlerinden nefret ediyordu.

"Buna erkek mi denir oğlum?" Geride gözcülük yapan çocuk alay ederek sormuştu sorusunu. Ada Kutay yaşıtlarının çoğundan daha kısaydı ama Türkiye standartlarına göre iyi bir boya sahipti, ilgilendiği bir spor olmadığı ve vücut geliştirmek gibi bir derdi olmadığı için daha cılızdı ama tamamen zayıf değildi. Aslında o dışardan baktığınızda ideal gözüken biriydi ama insanlar kibar olduğu veya pembe saçlara sahip olduğu için onu çok sık ezerdi.

Ada Kutay'ın bu kibarlığı küçüklüğünden gelirdi. O böyle yetiştirilmişti ve asla utanmıyordu. Kibar olduğu için onu eşcinsellikle bağdaştıranları artık kanıksamaz olmuştu. Evet, zaten hemcinslerinden de hoşlanan biriydi ama bunun kibarlık ile bağı neydi bir türlü çözememişti ama bu ülkenin insanı buydu. Kibar erkek vurdururdu (!), bu kadar basitti onlar için. Bu hastalıklı düşünce o kadar iğrençti ki, pembeli çocuk çoğu erkeğin bu düşünce sebebi ile kaba saba davrandığına emindi.

Ataerkil toplumlarda göze çarpan bir şey olduğunu düşündü Ada Kutay, erkekler güç gösterisi yapmanın iyi olduğunu düşünürdü. Güç gösterisi yapmak demek ben en iyisiyim demekti ama bir yere kadar en iyisiydiler. Her erkeğin üstünde de başka bir erkek onu ezerdi. Bu çok sistematik bir durumdu sadece ispatlanmış bir sistem değildi. En güçsüz olanlar -çocuklar, hayvanlar, kadınların büyük kısmı ve yetersiz olan (!) erkekler- belli bir kesim erkek tarafından ezilirdi ama onları da ezen olurdu ancak asla erkek dışı bir tür olmazdı bu.

Ada Kutay'ın bu dallanıp budaklanmış düşüncelerini bölen şey gözü önüne düşen sigara izmariti oldu. İzmarit ile yüzü arasında on santim vardı ve henüz söndürülmeden atılmıştı. Çocuklar kendi aralarında bir şeyler deyip de arkalarına döndüğünde Ada Kutay anca izmarite bakmayı kesmişti. Başının sol yanındaki uzun tutamlar yüzüne doğru dökülmüştü, onların arasından giden çocuklara baktı ve yattığı yerden ağrıyan göğsünün izin verdiği kadar yüksek sesle konuştu.

"İzmariti söndürüp çöpe atmalısınız, aksi takdirde şuncacık şeyden bile yangın çıkabilir." Üç çocuk yerde yatana baktılar kısa bir süre sonra da birbirlerine bakıp kahkahalar atmaya başladılar. Aciz gözükürken bile duyar mı kasmaya çalışıyordu o geri zekâlı çocuk, bunu anlamaya çalıştılar ve böyle düşündüler. Az sonra önüne döndüler ve arka bahçeden ayrıldılar.

Burası okulun arka bahçesi idi ve hafif ormanlık olan bir yerdi. Kameralar vardı aslında ama Ada Kutay'ın olduğu yeri görmüyorlardı ağaçlar arasında kalıyordu orası. Bu bahçede kamelyalar ve banklar vardı, bir de bir sürü ağaç. Genelde burası asla boş olmazdı, insanlar okulun en çok bu yerini severdi ama öğle araları ilk on beş dakika tenha olurdu ve işte o anlarda bura birini dövmeye en elverişli yerlerden biri haline gelirdi.

Ada Kutay bu okulun her köşesindeki en iyi dayak yenecek yeri bilirdi. Dayak yemek monoton hale gelmişti onun için. Haftada en az bir kez kenara çekilip dövülürdü, bazen dövülmesinin sebebini bilirdi ama çoğunlukla bilmediği sebeplerle yerdi dayağını üstüne bir posta daha yememek için sormazdı da, bunu -sormaması gerektiğini- öğrenmesi zor olmamıştı.

Pembe Prens|BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin