Yoongi~
Sinirden köpürüyor olmam gerekirdi ama sinirli bile değildim. Sadece oturmuş burnumun kanamasını durdurmaya çalışıyordum.
"Hyung kırılmadığına emin misin?" Jungkook endişeyle sorduğunda kafamı salladım. Kırılmadığına emindim ama kanıyordu işte o kadar.
"Yoongi hyung Luna'ya öyle davranmaman gerekiyordu, öyle birisi olmadığını söylemiştim" Jimin onu tanıyormuş gibi konuştuğunda, kafa yediğimde ve burnum kaynadığında bile sinirlenmediğim kadar sinirlendim.
"Nerden biliyorsun öyle birisi olmadığını? Altına mı aldın yoksa?"
"Hyung o nasıl söz öyle, sadece senden daha önce de buraya geliyordum ve biliyorum." Cevap vermedim. Sadece bakışlarımdan rahatsız olup benden uzaklaşmasını sağladım.
Hepsi endişelenmişti ama endişelenecek bir şey yoktu o yüzden elimdeki peçeteyi tutarak dışarı hava almaya çıktığımı söyleyerek yanlarından ayrıldım. Kapıdan çıktığımda Luna'yı gördüm bekliyordu. Güldüm. Tam yanına ilerleyecektim ki, bardaki arkadaşı elindeki gitar ile yanına ulaştı.
"Al gitarın, birkaç gün gelme bence"
"Neden gelmeyecekmişim?" Kafa tutarak sorduğunda eş zamanlı gitarı alıp sırtına asmıştı.
"Davalık olmanı istemiyorum çünkü, sinirlerine sahip çıkamıyorsun gelip yine kavga edemezsin." Çocuk bunları söylerken açılan kaşına geçici bir bant takmıştı. Ben ise onu dava etmeyeceğimi düşünüyordum. Evet edebilirdim ama etmeyecektim çünkü davalık olmaktan daha çok eğlenceliydi onun sinirlerini bozmak.
"Etmezse onun ben-" arkadaşı eli ile ağzını kapatınca susmak zorunda kaldı. Belli ki bana sövecekti.
"Ağzın da bozuk sinirlerinde. Kendine hakim ol artık." Güldü.
"Belkide sevişmen gerekiyordur? Gerginliğini alır." Uzaktan onları dinliyordum. Saklanma gereği duymamıştım, çünkü saklanacak bir korkak değildim. Bayağı açıkça onları dinliyordum ve onlar beni görmüyordu.
"İstersen sana bir ajanda alayım sevişmem için planlama yap!" Sinirlice konuştuğunda söylediği şeyin saçmalığına sırıttım.
"Siktir git Sam" eliyle çocuğu itti ve birkaç adım ötesinde olan motora ilerleyip bacağını attı ve üzerine oturdu. Garip bir çekim hissediyordum bu kızda, yaptığı her haraket onu arzulamamı sağlıyordu. Elimi burnumdan çektim. Kanaması durmuştu. O da kırmızı saçlarını arkaya iterek toplayıp kaskını kafasına geçirdi. Motoru çalıştırdı ve gazı kökleyerek uzaklaştı. Bende dikilmiş arkasından bakıyordum. Arkasından öylece bakarken aklıma gözlerinin orijinalinde yeşil olduğu geldi. Çekik gözleri, kırmızı saçları ve yeşil gözleri. Hepsi bütünleştiğinde değişik bir havası oluyordu. Melez olduğunu anlamıştım çünkü gözlerinin çekikliği ve yüz hatları melez olduğunu kanıtlıyordu. Şayet gözlerini lens sanmasaydım ilk onlardan anlardım. Gözleri yeşile dönük değildi, gerçek yeşildi. Ve kırmızı saçları ile onu daha çekici yapıyordu.
Gitarı getiren çocuk yanımdan geçeceği zaman ona doğru döndüm. Bir yerden tanıyordum ama nerden emin değildim.
"Sevgilisi misin?"
"Anlayamadım?" Bana dönerek konuşunca bir adım ona yaklaştım.
"Neyini anlayamadın? Sevgilisi misin dedim" garip bir gülüş sergileyerek o da bana yaklaştı. Aynı boyda olduğumuz için burun buruna gelmiştik. Artık suratımda sinsi bir gülüş vardı.
"Seni ilgilendirmez! Ondan uzak dur yoksa ikiniz içinde iyi olmaz" Gözlerinin içine iyice bakarak konuştum.
"İyi olması ya da olmaması umurudumda değil, istediğim tek bir şey var ve onuda alacağım. O yüzden kız arkadaşınsa eğer dikkat etmeni tavsiye ederim." Bakışlarını kaçırmadı, bende kaçırmadım. Aramızdaki gerilim hissediliyordu ve ben bu durumdan keyif alıyordum.
"Senin dikkat etmeni tavsiye ederim Min Yoongi. Bulaşma ona." Sözlerini bitirdiğinde bir şey söylememi beklemeden ilerledi. Eh bekleseydide ben bir şey söylemeyecektim. Sonuçta insanları dinleyen bir yapım yoktu.
Onu istiyordum ve alacaktım. Öncesinde eğlenebildiğim kadar eğlenerek tabi...