Onun yeşilleri aynı benim mavilerimde olduğu gibi aralandı. Boynundaki parmakları çenemden yukarı tırmandığında işaret parmağını dudaklarıma bastırdı. Konuşmayı bırak, nefes bile almadım. Elbisemin kumaşından belimi kavradığı elinin hâkimiyeti beni çardağın köşesine doğru çekti. Topuklu ayakkabımın ses çıkaracağını anlamış olmalı ki beni bir oyuncak bebek gibi kaldırdı. Ayaklarım yeniden zemine bastığında parmaklarım gömleğini avuçlamıştı. İkimiz de çardak girişine baktık. Yere doğru sarmalanmış sarmaşıkların üstüne bir gölge düştü.
O ses Kagami'ye aitti.
Gölgenin yanına bir gölge daha eklendi. Yakalanma korkusuyla Adrien'ın kolunu sıktım. Beni yatıştırmak ister gibi baş parmağı belimde hareket etti.
"Kagami aşağıya iniyoruz, gelmiyor musun?" Chloé'nin sesiyle titrek bir nefes verdim ve yeniden nefesimi tuttum. Adrien bu durumuma gülmemek için dudaklarını yaladı. Dudaklarında ve çenesine yayılmış parıltı rujumun eseriydi.
"Adrien ve Marinette'e haber vermek istedim. Onlar nereye gittiler?" diye sordu Kagami, kaşlarımı çattım. Umarım aptal düşüncelerim gerçek değildir. Yoksa Kagami'nin Adrien'dan hoşlanma düşüncesi bana tuhaf hissettirirdi. Marinette'in çöpçatanlık özelliği bula bula Adrien ve Kagami'yi bulmuştu. Fazla ironik bir durumdu.
Bazen gerçekten hayatın bir oyun olduğunu düşünüyordum.
"Bilmiyorum, Mari üşüdüğü için aşağıya geçmiş olabilirler. Onlar zaten bizi bulur, gidelim." Chloé tane tane konuştu. İlk başta birbirlerine olan bakışlarının aksine şu anda normal bir konuşma içerisindelerdi. Chloé yavaş yavaş öğreniyordu. Kagami'ye karşı nasıl bir duygu besliyordu bilmiyordum ama bakılırsa onunla anlaşma yolunda ilerlemeye çalışıyordu.
Topuklu ayakkabı sesini duydum, gidecekleri için rahat bir nefes verecekken Kagami, "Chloé," diyerek durdu. Işığın yansıttığı gölgelere bakmayı sürdürdüm.
"Evet?" dedi Chloé.
"Ben... Aslında..." Kagami sustu, ne diyeceğini merak ettiğim için ister istemez başımı o tarafa doğru uzattım. Adrien benim aksime rahat bir tavırla saçlarımla uğraşıyordu. Parmağına saç tutamımı doluyordu. Elimi elinin üzerine koydum, dikkatimi dağıtıyordu.
"Kızlar, geliyor musunuz?" Luka'nın uzaktan gelen sesini işittim. Kagami'nin ne diyeceğini deli gibi merak ederken ışığın yansıttığı gölgeler kayboldu. Derin bir nefes alıp verdim.
Chloé gelmeseydi ayvayı yerdik.
"Chloé'nin ayaklarına kapanabilirim." diyemeden duramadım. Başımı ona kaldırdığımda güldü, nemli dudaklarıma soğuk esinti çarptı. Elinin üzerindeki elimi yüzüne uzattıp, baş parmağımda çenesini silerken, "Ruj." diye kısa bir açıklama yaptım.
"Dudakların boş kaldı, bütün boyayı bana bulaştırdın." dedi gülerek. Benim de dudaklarımın kenarına ruj taşmış olacak ki parmakları oralarda gezindi. Onun dudakları kızarmıştı, kendi dudaklarımı düşünemiyordum. Ellerimi onun üzerinden çekip çantamı açtım. Tikki gözlerini kırpıştırarak bana baktığında yanaklarıma sıcaklık bastı.
Kwamim her seferinde her şeye şahit olmak zorunda mıydı?
Tikki çantadan çıktığında ondan gözlerimi kaçırarak küçük makyaj aynamı, dudaklarımın renginde rujumu ve peçete çıkardım. Adrien biraz ilerleyip yere düşmüş ceketini aldı. "Plagg, yaşıyor musun domuz?" diyerek ceketini salladı. Aynayı havaya kaldırarak peçeteyle dudaklarımı sildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lain: Geri Dönüş (Ⅱ. Kitap) | Miraculous
FanfictionLain Serisi Ⅱ #ladynoir Yazarın hayalini düşlediği yollardan ayak izlerim geçti. Galaksiden intihara hazırlanan yıldızlar bu yola düştü. Dolunayın süslediği bu yolda ayak izlerimi silmem için geçmişe dönmem gerek. Geçmişimin solunda bir yara var. "B...