Sesler beynimde artık senkronize olmuştu. Sürekli aynı şeyleri işitmek bir süre sonra başımı döndürmeye, ağrıtmaya başlamıştı. Karanlık sokaklar sessiz olsa bile yağmur artışı o kadar artmıştı ki sessizliğin içinde bir sesi fark etmem imkansız hale geliyordu. Bir an önce Uğur Böceği ile buluşmam gerekiyordu, bakındığım hiçbir yerde herhangi bir aksilik yoktu. Onda durumlar nasıldı öğrenmeliydim.
"Bir ay boyunca duş almasam yeridir. Ne ıslandık ya!" Vücudum artık sırılsıklam olduğu için yapacağım bir şey yoktu. Zaman ne kadar akmıştı bilmiyordum ama saatler olmuş gibi hissettiriyordu.
Çağrımı açtığında nefes nefese sesine karşın ona seslenişim biraz yüksek çıktı. "Bugginette?*" (* -nette eki Fransızların sevdiği kişilerin isimlerini kısaltarak sonuna eklediği bir sevgi sözcüğüdür. Bu ifade Türkçe'de "Böcekcik" anlamını taşıyabilir.)
"Ke... Kedi?" dedi nefes nefese. Kaşlarımı çatıp, "Neden nefes nefesesin?" diye sordum.
"O... Onu buldum!"
"Ne? Bana neden haber vermedin?!" Sinirle yağmurun ıslattığı dudaklarımı yaladım. Telefonun ardından gelen gürültüyle yüzümü buruşturup olduğu konum çizelgesini açtım.
"Yoyomu benden uzaklaştırmayı başardı, sana haber veremedim." Bir gürültü daha koptuğunda hızlıca koşmaya başladım. Uzaktı fakat yetişebilirdim.
"Savaşa devam etme, aptal böcük! Çığlık atsan bile duyardım!" Onu azarladığımda bir bacanın üzerinden atlayıp karşı evlere geçtim. "Aramızda kilometreler varken mi? Aptal olan sensin!"
"Özür dilerim ama beni sinirlendiriyorsun!"
"Şunu söyleme!" diyerek yüzüme kapattığında dişlerimi birbirine bastırıp sopayı uzattım. Tek savaşsın istemiyordum. Yoyosunu ondan uzaklaştırabilecek kadar güçlü bir akumazite olmalıydı. En son akumazite, Şiva da güçlü bir rakipti. O savaştan zaten hiçbir şey anlamamıştım, geri döndüğümde her şey düzelmişti ve Uğur Böceği'nin gittiğini bile görememiştim. O günden sonra zaten günler biraz farklı geçmeye başlamıştı. Elektrik ile ilgili bağlantısı olan bir süper kötü düşündükçe sahip olduğu güç zihnimde katlanıyordu.
Gök gürledi, ardından havada bir şimşek çaktı. Şimşeğin yaydığı ışık bir anlığına şehri aydınlattı. Hafif aralık kalmış dudaklarımın arasından su damlaları giriyordu. Bir kez daha gök gürledi, duyduğum çığlıkla birlikte kalbim son kez atıyormuş gibi tekledi.
Şehre bir yıldırım düştü. "Kara Kedi!" İsmimi çığlıkla birlikte haykırdı. Kafamı iki yana salladım, daha hızlı koştum. "Hayır!"
"Uğur Böceği!" Çığlık atmıştı, bir şey olmuştu! "Hayır, hayır, hayır!" Sürekli aynı kelime dudaklarımdan dökülerken Versay Sarayı'nın üstüne çıktım, bakışlarım aşağıya indi. İlk önce onu gördüm.
Beyaz ve maviye hükmeden bir kıyafete sahipti. Yıldırım gibi beyaz kumaşın üstüne elektriklenme var gibi duruyordu. Mavi, şekilsiz çizgiler karanlıkta parlıyordu. Gözlerim telaşla Uğur Böceği'ni aradı. Yerde uzandığını fark ettim.
İçimdeki yıkım kendini gösterdi.
"Geri çekil!" Tüm nefretimle birlikte bağırdığımda akumazite beni fark etti. Dar sokağın ucuna ona attığım tekmeyle birlikte savruldu. Karanlık ve yağmur damlalarının bir nehir haline getirdiği sokakta kırmızı bir ışık yükseldi, ardından bir hıçkırık...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lain: Geri Dönüş (Ⅱ. Kitap) | Miraculous
Fiksi PenggemarLain Serisi Ⅱ #ladynoir Yazarın hayalini düşlediği yollardan ayak izlerim geçti. Galaksiden intihara hazırlanan yıldızlar bu yola düştü. Dolunayın süslediği bu yolda ayak izlerimi silmem için geçmişe dönmem gerek. Geçmişimin solunda bir yara var. "B...