Bölüm 24 - Kiliseler bile şeytandan kurtulamaz (Saint-Veronika)

791 49 25
                                    

Merhaba

Süper geç kaldığımı biliyorum ama yazmak gittikçe zorlaşıyor. Sınavlar, projeler ve haftaiçi bilgisayarımın olmaması büyük bir eksi benim için

Yeni bir kısma geçtik! Umarım beğenirsiniz *aklında sinsi planlar var* Ve lütfen vote ve yorumu unutmayın <3 <3

Bölüm 24 – Kiliseler bile şeytandan kurtulamaz

1872, Fransa

Almanya’nın batısından gelen sert rüzgar bir insanın hissedebileceği kadar soğuk ve pürüzlü, aynı zamanda da bir vampirin hissedebileceği kadar aromatikti. Joachim rüzgarın soluk bir at gibi üzerinde koşuşturduğu zambakların, yosun tutmuş taşların ve hatta o iğrenç görünümlü kurbağaların kokusunu bile alabiliyordu. Birbirine karışmış onlarca koku Fransızlara özgü kalkık burnundan içeri giriyor ve asıl önemli kokuları seçmesini engelliyordu.

Bir kitapta antik yunan kahinlerinin meşe ağacının çıkardığı sesleri dinleyerek geleceği yorumladığını okumuştu. Kulağa imkansız geliyordu ama Joachim bir meşenin üzerinde oturmuş dolunayı izlerken kulağına dolan seslerin yaprak hışırtısından daha fazlası olduğunu hissediyordu.

Tesadüfi bir şekilde fani hayatına son verildiğinden beri gerçek olmayan şeylere olan ilgisi ve inancı artmıştı. Sonuçta o da bir zamanlar inanmadığı yaratıklardan birine dönüşmemiş miydi? Vampirler uzun zamandır halkın dilindeydi, bazıları onları bebek ölümlerinden, bazıları vebadan bazıları da solup giden ekinlerden sorumlu tutuyordu.

“Hey, Joachim! Orada ne arıyorsun?”

Başını eğip gelen kardeşlerine baktı. Üstleri bu sıralar sık sık olduğu gibi kanla kirlenmiş ve yırtılmıştı. Daldan aşağı atlamadan önce bir süredir her gece gelip izlediği kilise penceresine son kez baktı.

“Hiçbir şey, sizi bekliyordum.”

“Neden bizimle gelmediğini anlamıyorum,” diye homurdandı küçük kardeşi Weber. “Sensiz eğlencesi çıkmıyor.”

Omuz silkti, “Son zamanlarda kafamı dinlemek daha cazip geliyor.”

“Kafanı dinlemek mi?” diye seslendi abisi David biraz önce indiği daldan bir korsan gibi sarkarken. “Yoksa şu rahibeyi izlemek mi?”

 Joachim başından aşağı kaynar yağ dökülüyormuş gibi hissetti. Soğuk vücudu kaskatı kesildi ve kan kırmızısı gözleri sonuna kadar açıldı. Dünyadan, kardeşlerinden ve hatta kendinden bile sakladığı sırrı biraz önce ortaya çıkmıştı. Kan yanaklarına sıçradı. Hızlanan kalbi bir insan gibi hissetmesine neden oluyordu:

Savunmasız ve aşağılık.

Ne yapmalıydı? Şeytanın çocuğu olmasına rağmen Tanrı’nın kızlarından birine aşık olduğunu kabul etmeli miydi? Yoksa bunu inkar edip sonsuza kadar ondan uzaklaşmalı mıydı? Her iki seçenek de kalbinin sıkışmasına neden oluyordu. Onu bırakamazdı. Ona ancak bir dalın ucundan izleyecek kadar yaklaşabileceğini bilmesine rağmen bırakamazdı işte.

Tam korktuğu gibi Weber’in yüzüne sinsi bir gülümseme yayıldı. “Bu doğru mu?”

“Doğru ya da yanlış, bunlar bizim dünyamızda değeri olmayan kavramlar.”

David büyük bir incelikle kedi gibi volta attığı daldan aşağı atladı, botları çimenleri toprağa gömerken tok bir ses çıkarmıştı. Ay ışığı oval ve yavan yüzünü gölgelere boğuyordu. “Bu ucuz felsefeyle konuyu değiştirebileceğini sanıyorsan yanılıyorsun kardeşim.”

Lanetli ortaklar (Get Scared)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin