Bölüm 25- Aşkta ve savaşta her şey mubahtır

609 43 28
                                    

Eveet, yine ben geldim ^^ Biliyorum çok yavaş yazıyorum ama bu aralar o kadar doluyum ki! Anlayışla karşılayacağınızı umuyorum <3

Zaten yakında yaz tatiline gireceğiz ve ben sürekli yazacağım!

Bu bölüm biraz geçiş gibi, roman tarzında yazmaya çalıştığım için biraz uzun sürüyor olayın bağlanması ama sonunda güzel bir şeyler yazmaya çalıştım *şeytani bakış* Yorum ve vote'u unutmayın!!

İyi okumalar!


Bölüm 25- Aşk ve savaşta her şey mubahtır


"Na los! Beeil dich!"* ("Hadi! Acele edin!" almanca)

Sonbahar rüzgarının koşuşturduğu orman inlemeler ve gülüşlerle dolmuştu. Mareşal Bazaine'in terk ettiği ordudan geriye kalanlar sorgulanmak için alman kampına götürülüyordu. Birkaç asker tarafından bir arada durmaları sağlanan abandonnés** (terkedilmişler, fransızca) umutsuzluk ve öfke içinde ıslanmış yapraklara bata çıka yürüyorlardı.

Savaşmadan kaybetmek kaybetmekten çok daha kötüydü ve ne kadar öfkeli olurlarsa olsunlar korkularından bir şey diyemiyorlardı. Onca askerin arasından sadece biri başını yukarıda tutacak kadar cesaretliydi, ama onun yüzüne de hiçbir askerde olmayan bir korku çöreklenmişti.

Alman askerlerden biri genci fark edip yüzünde pişkin bir sırıtışla yanına yaklaştı. Onu silahının ucuyla dürttükten sonra bir şeyler söyledi. Fransız askerse sadece "Köpekleri anlamıyorum," demekle yetindi. Sesinde öyle bir tiksinti vardı ki panik ve korkusu fark edilmiyordu.

Askerin yanında duran daha kısa boylu bir genç kolunu kavradı ve "yapma," diye mırıldandı. Ama Alman ne demek istediğini anlamıştı. Yine onların anlamadığı bir şeyler haykırdı ve askeri yakasından tuttuğu gibi yere yapıştırdı. Silahını askerin kafasına doğrulttu ve mavi gözlerinde ölüm korkusu görene kadar bekledi.

Yine de tetiği çekemedi. Askerin nereden geldiğini göremediği yeşil bir siluet Almanın üstüne çökmüştü. Adamın çığlıkları ve çıkan sesler herkesin dikkatini üstlerine çekti. Onu parçalan şey...bir kadındı. Kurbanının üstünden kalktığında yeşil elbisesi, turuncu saçları ve beyaz teni kırmızıya bulanmıştı. Yerde kaskatı duran askere yöneldiğinde alman askerlerin kurşunları onu durdurdu.

Genç kadın uzamış köpek dişlerini göstererek tısladı ve kurşunları umursamadan askerlerin arasında daldı.

Fransız asker hemen toparlandı ve iki askeri de beraberinde götürerek ormana karıştı. Adımları yavaşladıkça nefesleri hızlanıyordu, yine de durmadılar. Arkalarından gelen çığlıklar ve silah sesleri onları koşmaya zorluyordu. Sesler kesilene ve orman senfonisine kaldığı yerden devam edene kadar durmadılar. Nefeslenmek için ara verdiklerindeyse canavar tam karşılarında duruyordu.

Yeşil kadife elbisesi sayısız kurşun deliğiyle delinmişti ama o ayakta ve canlıydı. Ondan yayılan ölümsüz ve şeytani gücü üç asker de kemiklerine kadar hissedebiliyordu. Aralarından en uzun olanı öne çıkıp "Kardeşlerimi bırak," diye tısladı. Dimdik kadının önünde duruyordu ve kasları biraz sonra vereceği savaş için şimdiden kasılmıştı. Hayatı pahasına savaşacağı duruşundan belliydi.

Kadınsa sadece bir kez daha gülümseyip askerin üzerine atladı.

"David!"

Ölüm meleği Azrail belki de meleklerin en kaprislisiydi ve bazılarını hiç sevmezdi. İblis ve vampirlerin ölümsüz olmasının nedeni buydu, Azrail ellerini onların iğrenç ruhlarıyla kirletmeyi hiç istemiyordu. Bu yüzden Joachim Ölüm'ün onu asla ziyaret etmeyeceğini biliyordu ama şimdi, kalbi birkaç saniye önce tekrar atmaya başlamışken kaprisli melekten bir öpücük çalmış gibi hissediyordu.

Lanetli ortaklar (Get Scared)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin