Medyaya koyduğum görselle bölüm arasındaki bağlantıyı bölümü okudukça fark edeceğinizden eminim... Hepinize iyi okumalar canlarım 🌸
Sonrası yokmuş hiçbir şeyin. Her şey o anda olmuş ve bitmiş. Geriye sadece buruk bir gülümseme ve bolca gözyaşı kalmış. Sonra umutların yeniden yükselmesi için çok çaba gerekmiş ama o zaman gurur devreye girmiş. Gururu bir kenara bırakıp hayatı yaşamak her şeye değer miymiş?
FUNDA’NIN ANLATIMIYLA:Etrafımdan geçip giden insanları izleyip onlar hakkında mutluluk nedir? Sorusuna verecekleri cevapların tahmininde bulunuyordum. Sahi neydi bu mutluluk? Küçük kızın anne ve babasının elinden tutup elinde pamuk şekeri ile oradan oraya paytak adımlarla yürümesi miydi? Yaşlı bir çiftin bacaklarına üşümesinler diye attıkları şal ile el ele bankta oturması mıydı? Köşede tezgahını kurmuş çay satan adamın para kazanması mıydı? İki genç aşığın el ele hayaller kurarak neşeli bir şekilde yürümesi miydi? Sessiz sedasız denizin resmini yapan ressamın hissetikleri miydi? Benim gibi yalnız başına yan bankta oturmuş etrafı izleyen kızın düşünceleri miydi? Elinde okuma kitabı kocaman çınar ağacına yaşlanmış kitabını okuyan gencin hayalleri miydi? Bu mutluluğun herkesçe farklı bir tanımı varken herkesin farklı şeylerle mutlu olması adil miydi?
Yerimde öylece oturmaktan vücudumun uyuştuğunu hissediyordum. Oturduğum yerde biraz kıpırdandım. Ellerimi sweatimin ceplerine koydum ve gözlerimi denize diktim. Yanımda bir hareketlilik hissedince başımı hızlıca yana çevirdim ve gördüğüm kişiyle beraber tekrar önüme döndüm. O gelmişti. Beni geçen gün ezen adam. Şu an onu umursamayacak ve neden buraya oturduğunu sormayacak haldeydim. Ben konuşmayınca o da konuşmadı, sanki buraya susmak için gelmişti. Elinde olan pet sus şişesi ile oynuyordu. Siyah eşofman takımları ve harika diyebileceğim özenle taranıp havaya kaldırılmış saçları ile tam yanımda oturuyordu. Onu izlediğimi fark etmiş gibi başını çevirip bana baktı ve ben yakalanmanın verdiği utançla yerime iyice gömüldüm ve ayakkabılarıma bakmaya başladım.“Sence de sessiz kalmak bazen çok kurtarıcı değil mi?” Dedi. Gözlerim hala ayakkabılarımdaydı ve içimden bu cümlenin doğruluğunu düşünüyordum. Başımı kaldırmadan cevap verdim.
“İnsan bazen avazı çıktığı kadar bağırmalı da.” Dedim.
“Ya tam tersi olup avazı çıktığı kadar susmaya devam ederse?” Dedi ve oturduğu yerden sola döndü. Böylece direkt yüzümü görebiliyordu. Ben de başımı kaldırdım ve ona baktım.
“O zaman sussun ve kaybetsin.”
“Neyi?” Dedi ve soran gözlerle bana bakarak.
“Duygularını, cümlelerini, zamanı ve en önemlisi kendini kaybetsin.”
“Kendini kaybedince bulmak için hem zamana hem duyguya hem de cümlelere ihtiyacı olmaz mı?”
“Elinde olan bir şeyi kaybettikten sonra tekrar bulmak için çabalamaktansa en başından kaybetmemek için çabalasa daha iyi.” Dedim ve bana bakan gözlerinin içine baktım. Aklım yeni başıma gelmiş gibi gözlerimi kapattım ve elimi cebimden çıkarıp bacaklarımın üzerine koydum. Ben ne yapıyordum? Beni ezen biriyle neden böyle şeyler konuşuyordum? Cümleleri bana anlamlı geldiği için mi yoksa bir yabancı ile konuşup onunla dertleşmek istediğimden mi? Eğer dertleşmek için bir yabancı arıyorsam o kişi bu adam olmamalıydı. Yerimden kalktım ve ellerimi tekrar cebime koyup “İyi akşamlar” Dedim. Arkamı döndüm ve tam gidecekken adını bildiğim ama unuttuğum adam seslendi:
“Bir dakika.” Yanıma kadar geldiğini ayak seslerinden hissediyordum. Olduğum yerde kaldım ve gelip önümde durmasını bekledim. Gelip tam önümde durunca soran gözlerle ona baktım.
“Kötü görünüyorsunuz, umarım yanınıza gelip size rahatsızlık vermedim. Eğer öyle bir durum varsa sizin gitmenize gerek yok ben giderim.” Dedi.
“Nasıl göründüğüm sizi ilgilendirmez, rahatsızlık verseydiniz oradan gitmek yerine sizin gitmenizi sağlardım. Tekrardan iyi akşamlar.” Dedim ve sol tarafa doğru bir adım attım. O da benimle aynı anda aynı yöne adım atınca yine önümde durmuş oluyordu. “Sen hayırdır kardeşim?” Der gibi baktım ve ağzını açıp konuşmasını bekledim .
“Hep böyle misinizdir?”
“Nasıl?” Dedim tek kaşımı havaya kaldırıp başımı yana hafifçe yatırarak.
“Sanki bir yanınız o kadar güçlü, sarsılmaz hatta yıkılmaz bir yanınız ise çok naif ve kırılgan . Cümleleriniz iki yanınızı da ele verdiği için hep tezatlık var konuşmalarınızda.”
Yüzüne bakıp ufak bir kahkaha attım ve:
“Bu düşünceye sadece beni ezdiğiniz gün ve az önce yaptığım konuşmadan mi vardınız?”
“Evet"
Tekrar bir kahkaha attım ve:
“Merakımdan soruyorum, insanların karakterine yaptığınız yorumlarda yanıldığınızı söyleyen başka biri oldu mu yoksa ilk kişi ben mi olacağım?”
“Genelde benim yanılmadığımı söylerler.” Dedi ve gururlandığını belli eder gibi omuzlarını dikleştirdi.
“O zaman o genelleme şimdi bozuldu.”
“Genelleme yapmak hoşuma gitmez ama yanılmak bana göre değil .”
“İnsan sarrafı olduğunuzu düşünüyorsanız da yanılıyorsunuz. Yani bu hayatta hiç yanılmadıysanız bile şimdi iki kere yanılmış oldunuz.”
“İnsanları anlamak bu kadar zorken en azından tahmin de bulunmak sizce de güzel değil mi?”
“İstediğiniz gibi tahminde bulunun ama tahminlerinizi içinizde tutun.” Dedim ve tekrar gitmek için bir adım attım. Bu defa önüme geçmedi ama arkamdan seslenişini ben dahil bütün sahil duymuştu.
“Sizi tekrar görüp bu tahmin oyununu devam ettirmek istediğimi söylersem ne dersiniz adını bile bilmediğim kız?”
Söylediği cümle ile yüzümde aptalca bir gülümseme belirmişti. Yüzümü ona doğru döndüm, ona bakarken bir yandan da ters yürüyordum. İçimden umarım bir şeye takılıp düşmem diye dua ediyordum. Az önceki gülümsemem gitmiş yerine biraz tedirginlik gelmişti ve bu tedirginlik beni ezen adamla az bir süre için bile olsa düzgünce konuşmam ve bir yere takılıp düşme korkusundandı.
“Tahminler sizin olsun, oyun zaten bende. Adını bildiğim halde unuttuğum adam.” Dedim ve cevap vermesine fırsat vermeden önüme dönüp tekrardan yürümeye devam ettim. Adımlarımı hızlandırıp birkaç dakika yürüdükten sonra bir anda durdum ve bu akşam yürümenin bana göre olmadığını fark ettim. Ayaklarım bir yerde oturmam için beynime komut veriyordu ve ben buna uymak istiyordum. Etrafta boş bank bulmak için göz gezdirdim ve dalgaların şiddetli bir şekilde gelip bir tarafını ıslattığı ama benim rahatça oturmak için kuru yeri kalmış olan bir bank buldum ve adımlarımı oraya yönlendirdim.
Kulaklığımı taktım ve gözlerimi kapattım. Sonra dalgaların sesini dinlemek daha cazip geldi ve kulaklığımı çıkartıp kendimi dalgaların huzur verici sesine kaptırdım. Huzur bulduğum bu anı çalan telefonum bozmuştu. Hiç istemeyerek de olsa çalan telefonumu cebimden çıkartıp ekrana kimin aradığına baktım ve annem olduğunu görünce yüzüme yerleşen gülümseme ile telefonu açıp kulağıma götürdüm. Annemin sesi beni bu halimden çıkartıp eskisi gibi mutlu olduğum günlere götürmüştü. Hep orada kalmak için hep öyle olmak için çabaladığımı kimse bilmiyordu, ben bile bilmiyordum çünkü çabalarımın sonuçsuz kalması acıyan ruhumu daha çok acıtıyor, kanatıyordu. Anneme hiçbir şey belli etmeden gayet normal konuştuktan sonra telefonu kapatıp cebime attım ve artık bazı şeylerle yüzleşme zamanının gelip geçtiğini fark ettim. Bu banktan kalktığımda kafamda her şey hallolmuş olacaktı. Her şey eskisi gibi üç yıl önceki gibi olacaktı. Gözlerimi kapattım, elimi ceplerime koydum ve yerime iyice gömüldüm. Beni bu hale getiren ilk zamana hatta hayatımın belki de en mutlu edici ama sonu bir işkence gibi gelen 3 yıl önceyi aklıma getirmek için artık hazırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TESADÜFTEN BİR TIK FAZLASI
Adventure"Tanışmamız tesadüf eseri miydi?" "Hayır, bizim tanışmamız Tesadüfen Bir Tık Fazlasıydı." "Tesadüften Bir Tık Fazlası neymiş?" " Biraz kader çokça aşk." Yıllardır her şeyi kafasında halletmiş bir kız ile her şeyi yerle bir edip yeniden inşa etmek iç...