KENDİNİ BEĞENMİŞ

891 711 590
                                    

Bazen karşımızdaki insanın hayatımızda nelere etki edeceğini bilemeyiz. Sahi hayatımıza giren her insan neden çok büyük etkiler yaratır? Bu etkileri büyültmek de küçültmek de bizim elimizdeyken insan neden bu ikisi arasında sıkışıp kalır.

FUNDA'NIN ANLATIMIYLA:

Kahvaltı yaptıktan sonra etrafı toparlayıp evden çıkmıştım. Yolda giderken bir yandan da bu kurslara gitmenin bizim için çok iyi olduğunu düşünüyordum.

Yaklaşık iki haftadır gidiyorduk çünkü okulumuz yeni tatil olmuştu. Tatil olduğu da söylenemezdi aslında, üniversite öğrencileri bilir finallerden sonra okula gitmez kimse. Üniversite öğrencileri olmayanlarda sayemde öğrenmişti.

Aklımdan bu düşünceler geçerken kursa giriş yapmıştım. Her yer çok kalabalıktı ve herkes benden önce gelmişti, e ne bekliyordum ki saat on bir de evden çıkmıştım. Ah Funda bayılıyorsun kendinle dalga geçmeye demeden de duramadı iç sesim. Ona ilk kez hak verdim. Cidden kimsenin benimle zahmet edip dalga geçmesine gerek yoktu, ben zaten gayet güzel bir şekilde kendimle dalga geçiyordum.

 Giriş yerinden geçip kendi kursumun olduğu sınıfa gelmiştim. İçeri girer girmez etrafımı çiçek kokuları sarmıştı. Bu kokular öyle pahalı parfümlerden gelmiyordu. Sınıfın sol  duvarı boydan boya camla kapalıydı ve o yer adını bile bilemediğim kadar çiçekle doluydu.Oraya bakınca kendinizi çiçek bahçesinde hissetmemek için tek geçerli sebebiniz çiçek sevmiyor olmanızdı.

Etrafa bakınmaya başladım. Kimseyi boş bulamadım, herkes biriyle turnuva yapıyordu. Bende beyaz masaların üzerinde satranç desenleri çizili ve üzerinde satranç taşları olan siyah sandalyeli masalardan boş olan bir masa buldum ve sandalyeyi çekip oturdum. 

Elime dağılmış taşları aldım ve herhalde ben taşları düzeltene kadar birilerinin oyunu biter diye düşündüm. Bütün taşları yerine koyduktan sonra yaklaşık on dakikadır öylece bekliyordum, bu insanların oyunu baya   uzun sürmüştü  diye kendi kendime söylendim ve karşı masalarda oturan insanlara artık yenilsinler ya da kazansınlar diye kötü kötü baktım. Tam o sırada biri gelip karşıma oturdu ve görüş alanımı kapladı.

"Merhaba, yalnızsın sanırım turnuvaya var mısın?"

"Tabii varım. Geç otur. " Dedim ve  gülümsedim.

İç sesim atladı hemen bu da sana sorulacak soru mu rezil et şunu. Çok sağ ol iç ses ama bir dur hemen ön yargılı davranmayalım. Ön yargılı olalım şu tipe bak. Sus iç ses insanları dış görünüşüyle yargılama. Sen sus Funda. Ayrıca niye elin adamına geç otur diyorsun? Diye soran iç sesime geçip otursun diye nezaketen sandalyeyi gösterdim ama tabii sen nezaketten ne anlarsın dedim.

Tam iç sesimin konuşacağını hissetmiştim ki bakışlarım konuşmak için hazırlanan birazdan turnuva yapacağım adama kaymıştı.

"Tamam, o zaman başlayalım." Tam konuşacak zamanı bulmuştu yoksa ben hala iç sesimin bana cevap vermeden gidişine hayret edip sevinmeyi sürdürürdüm. Adama başımı onaylar anlamında aşağı yukarı salladım ve yerimde dik bir şekilde oturarak oyuna odaklanmak için beynime komut verdim.

Biz tam odaklanmış oyuna başlayacaktık ki bilin bakalım ne oldu? Bence de yanlış tahmin etmiş olamazsınız. Kendini beğenmiş çıkıp geldi ve, "Benim oyunum bitti, beni bekleyecektin hani öyle konuşmuştuk?"Dedi. Pis pis sırıtarak.

Yüzüne baktım ve sinirlenince hep yaptığım gibi kimseye fark ettirmeden elimi yumruk yapıp sıkmaya başladım.

Funda kızım çarp ağzına bir tane. Diyen iç sesime içimden yine hak verdim. O sırada turnuva yapacağım adam çok masum bir sesle "Ama ben birini beklediğini sanmıyordum."Dedi.

TESADÜFTEN BİR TIK FAZLASI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin