Bildirim sesini duymamla telefonu elime aldım. Yüzüm ekşimişti. Alpay ben olmayan bana bir mesaj atmış, kısaca özlediğini belirtmişti. Mesajı dönüp Ülkü'ye gösterdim. İki parmağını ağzının içine doğru götürüp öğürmüş gibi yaptı. Telefonu elimden alıp Alpay'ı engelledi. Arama ve SMS için işlemini taklit etti ve en sonunda numarasını sildi. Bu hareketine gülümseyip Dağhan'a döndüm tekrar. Fakülteden birkaç öğrenci çıkınca kitabını kapatıp yan tarafına koydu.
İnsan sevmiyor galiba.
Bu hareketiyle düşünmeye başladım. Kütüphaneden kitap alıyordu ama kütüphanede okumuyordu. Evdeyken okuyorum demişti ve yine okumak için bizim fakültenin önünü tercih ediyordu. Sessizlikler diyarı Mimarlık fakültesi... Merkez kampüsten en uzak bizim fakülteydi ve tüm sınıfların ders saati neredeyse aynıydı. Koyun gibi aynı anda girip benzer zamanlarda çıkıyorduk. Bize en yakın fakülte onun fakültesiydi zaten.
Dağhan'dan bakışlarımı ayırmadan kalkıp hazırlandım ve Ülkü'ye seslendim.
Ülkü "Ne oldu?" diye sorunca da elinden tuttum.
"Koş!"
Ve koşmaya başladım.
Ülkü ne olduğunu anlamamış bir halde peşimden koşarken ben hedefime odaklanmıştım.
Koş, koş, koş, koş onu bulana kadar.
Kapıdan çıktığımda hemen onun oturduğu banka vardım.
Oradaydı.
Kıyafetimi düzeltip, derin nefesler aldım. Yanına ilerlerken yüzüme bir gülücük takındım.
"Merhaba!"
Sesim heyecanlı çıkmıştı. Kafasını yavaşça kaldırıp kıyafetlerime baştan baktı. Sonrasında da boynuma.
Neden öyle bakıyorsun?
Kafasıyla selam verip yanındaki kitabı çekti. Yanına ben benim yanıma da Ülkü oturmuştu. Kalbim ağzımdan çıkmak üzereyken Ülkü konuya girdi.
"Şimdi mi gidiyoruz?"
Boynuma bakarken Ülkü'ye cevap verdi. "İsterseniz."
Ülkü sağa sola bakınıp "Efe nerede?" diye sorduğunda "Muharrem abinin yanında, fotokopi işleri var" diye karşılık aldı.
Ülkü beni ona doğru iterek heyecanla ayağa kalktı. Ani reflekse elini bana kaldırmış, omzumdan tutmuştu.
Sıçtırtma milletine, kalk seviş.
"Benim de Muharrem abinin yanında içim var yaaa, siz geçseniz de ben Efe ile sonra gelsem olur mu?" diye diretti Ülkü.
Kendi Efe'yi görmek için mi çabalıyordu, ben Dağhan ile yalnız kalayım diye mi bilmiyordum ama iki türlü de işime geldiğini biliyordum.
Dağhan'a doğru döndüğümde bakışlarını ilk gözlerimde sabitledi. Sonra ise tekrar boynuma baktı.
"Olur biz gidelim o zaman." dedi boynuma bakmayı sürdürürken.
Ülkü el sallayarak uzaklaşırken biraz daha bekledik.
O boynuma bakıyor, ben ona bakıyordum.
Bir dakika kadar böyle kaldıktan sonra ayağa kalktı ve elini bana uzattı.
"Kalkalım o halde."
Elini nazikçe tutarak ayağa kalktım ve ilerlemeye başladık.
Adımları hızlanıp benim önüme geçtiğinde ise ön kamerayı açıp boynuma baktım. Nasıl gözüküyor, bir şey mi kalmış, güzel duruyor mu diye düşünürken sesi kulaklarımı doldurdu.
Bana dönmemişti, önden yürüyordu, yüzüme bakmamıştı ve hareketimi görmemişti. Ama benimle konuşuyordu.
"4 tane."
Anlamadığımı belli eden bir ses çıkarttığımda bana dönüp yavaşça yanıma geldi. Aramızda pek bir mesafe yoktu ama çok uzun geliyordu bana. Yanıma vardığında ise gözlerini gözlerimden ayırmadan yavaşça boynuma dokundu uzun parmakları. Boynumda okşuyormuş gibi hareket ettikten sonra işaret parmağını dört ayrı noktaya değdirdi ve konuşmasına devam etti.
"Boynunda 4 tane benin var."
•Kelimetamolsundiyeuğraştımbb
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umarsız +18 || Yarı Texting
Teen Fiction!!Bu hikayede +18 içerikler bulunmaktadır. Küçük yaştaki ve rahatsız olacak okuyucuların okumaması tavsiye edilir.!! Ama ben, okuyacağınızı biliyorum... +555 ** : Kendimi kucağında hayal ediyorum +555 ** : Sana bastırırken +555 ** : O gözlerinle ban...