10/ "Sarhoş olmayı dilerdim."

5.6K 124 27
                                    

Olduğum yerde donmuş bir şekilde ona bakmayı sürdürürken o kitaplıktan bir kitap aldı ve koltuğun kenarına koydu. Eline getirdiği poşeti alıp tekrar bana yöneldi.

"Mutfak nerede?"

Donmaya devam ettim, sinyal yoktu.

"Tamam, teşekkür ederim." dedi benden cevap almamasına rağmen.

Ve gerçekten de mutfağa gitti.

Ben üstümdeki şoku atlatıp koltuğa oturana kadar elinde iki kupayla geri döndü.

"Çay yaptım. Uykunu getirir."

Kupaya uzanıp aldım.

"Teşekkür ederim."

"Su kaynatabildiğim için minnettar olmalısın."

Güldüm.

"Evet, öyleyim."

"Bu arada bitmemiş votka şişesini dolaba koydum."

Böylelikle votka içmedim yalanım da ortaya çıkmış oldu.

"Teşekkür ederim." dedim çayımdan bir yudum alırken.

Kafasını sallamakla yetindi.

Sonrasında da tek kelime edilmedi.

>>>

Sabah uyandığımda gözüme ilk çarpan şey sehpanın üzerindeki kupa oldu.

Çay gerçekten işe yaramış.

Düşüncem beynime renkler katarken kafamı çevirdim.

Bir kemer, bir fermuar. Gözlerimi kapatıp açtım.  Bir kemer bir fermuar.

Demek ki birinin bacağındayım.

Demek ki birinin bacağındayım!

KAFAM DAĞHAN'IN BACAĞINDAYDI!

Gözlerimi açıp pantolonundan başlayarak vücudunu incelemeye başladım. Her şeyi o kadar güzeldi ki yerimde hareketlenerek kendi hislerimi bastırmak zorunda kalmam beni üzüyordu. Gözlerine geldiğimde ise açık olduğunu gördüm.

O da bana bakıyordu.

Utanmam gerekiyordu, kafamı çevirmem yada saçma bir şey söylemem... Hiçbir şey yapmadım. Sustum ve öylece gözlerine bakmayı sürdürdüm. Saçları öne doğru düşmüş, yüzünde gölge oluşturuyordu. Dudağımı yaladım. Hareketimle aynı anda gözlerini dudaklarıma çevirdi. Aynı hızda geri gözlerime döndüğünde ise ağzımı konuşmak için araladım.

"Şu an sarhoş olmayı dilerdim."

Kıkırdadı.

"Her şeyi hatırlaman tercihim."

Yerimde doğrularak koltukta ona dönerek oturdum.

"Bilerek mi yapıyorsun?"

O güzel sesini tekrar kulaklarıma yolladı.

"Bilmediğimi mi sanıyorsun?"

Ne dediğini anlamayarak yüzüne bakmayı sürdürdüm. Sonra aniden ayağa kalktım.

"Ben elimi yüzümü yıkayayım da, kahvaltı hazırlayayım."

Cevabını beklemeden koşuşturdum.

Lavaboya gidip diğer telefondan günaydın mesajımı attım ve soluklanmaya başladım.

Ne yapacaktım?

Onu hem kendime istiyordum hemde kendime. Beni merak etsin istiyordum ama bu gidişle merak edilecek herhangi bir yerim kalmayacaktı. Gördüğü beni seviyor muydu? Yoksa mesajlardakini mi merak ediyordu? Biz kimiz? Uzaylılar yeşil mi? Hacca mı gittim? Aha dayıya sor!

Zihnimi temizlemeyi başarıp içeriye geçmiştim ki Dağhan dağınıkları toplamış, sofrayı kuruyordu.

Sen benim üstüme çıkma da kim çıksın acaba?

"Hayır dur lütfen! Ben yaparım."

"Sorun değil." dedi tabağı koyarken. Sonra yüzüme baktı. "Gerçi pek bir şeyin yok kahvaltılık olarak."

Dudağımı büzdüğümde ise "Merak etme alkolün bol, buzullarda olsan ölmezsin." dedi.

Kafamı öne doğru eğdim.

"Yumurtayı nasıl seversin?" dedi.
"Az yağlı, tavada. Varsa yeşillikli yerim ama yoktur kesin." dedim. "Vardı, az önce gördüm. Bozulmadıysa kullanırım." deyip dolaba yöneldi.

"Sen nasıl seversin?" diye sordum ve cevap vermedi. Onun yerine dolaptan yeşillikleri çıkartıp baktı, sonra bozulmadığına karar vermiş olacak ki kesmeye başladı.

"Daha iyi misin?" diye sordu uzun bir aradan sonra. Yüzüne baktım. Anlamadığımı direkt anlıyordu herhalde ki "Dün kötü hissediyordun." dedi.

"Haa." diyerek kafamı kaşıdım. "Hiç bu kadar huzurlu uyuduğumu hatırlamıyorum."

Cevap vermedi. Yüzüne cevap vermesi için aval aval baktım ama cevap vermedi. Yumurtasıyla uğraşmaya devam etti. Ben de sandalyeye oturarak onu izledim. Elinde tava ile dönüp bana doğru baktı. Sonra da saydığı benlerime. Çok kısa. Çok kısa bir saniye güldüğünü hissettim yüzüme. Sonra her şey ağır çekimdeymiş gibi masaya yavaşça geldi ve yumurtayı yavaşça ortaya koydu.

"Ben de." dedi sonra.

"Hı?" dedim yine anlamadığımı belli etmek için.

"Ben de yumurtayı az yağlı, tavadan ve yeşillikle severim." dedi.

Anladığımı belli etmek için kafamı salladım ve kahvaltıya başladım. Asla kibar davranmıyor, ekmeği bandırıp çıkartmadığım tek bir yer eksik kalmıyordu. Sonra sohbete başladık.

Boyunun 190 olduğunu,
en sevdiği rengin mor olduğunu,
futbol bilmediğini,
kitap okumayı sevdiğini, (bilmiyormuşum gibi tepkiler gösterdim arkadaşlar, güvenin bana.)
oyun oynamayı beceremediğini,
feminist olduğunu,
44 numara ayak numarası olduğunu öğrendim.

Ve yumurta sevmediğini.

Çünkü o süre boyunca ağzına dokundurmadığı tek şey yumurtaydı.

Bir de ben tabii.

Umarsız +18  || Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin