13. BÖLÜM
''Ensende''
Çatıdaydım, gelmesini bekliyordum. Gelmesini ve bunların rüya olduğunu bir bir anlatmasını istiyordum. Siyah saçlarının her teli rüzgarla savaşıyorcasına havada yayılıyordu. Sadece duruş olarak benzediğim bu koca adam hayatımı zehir etmeye ant içmiş gibiydi. Sonra bir ses, ahşap kapının gıcırdayarak kapanışı. Parmak uçlarımın üzerinde geriye döndüm; kimse yoktu. İki seçenek vardı; ya sert rüzgar çarpmıştı, ya da ben deliriyordum. Her neyse...
İtibarı herkesten önce gelmekle yükümlüydü. Arka plandalığım yeterince canımı acıtmıyorcasına alışmak zorunda bırakılıyordum, hepsine. Tutması için uzattığım her el, ona belge olarak gitti. Ben uzandım o işine sarıldı; gururu benden öndeydi, her zaman ve sanırım daima.
Düşüncelerim açık gökyüzünü bulutlarla doldururken yağmur çiselemeye başladı. O sokaktaydım. Her şeyden kaçıp geldiğim o çıkmaz sokak. Ne zaman buraya gelmiştim ki?
Aralıklı olmasına karşılık ıslatan damlalar saç tellerimin arasından başıma sızdığında tüylerim ürperdi. Yürüyordum. Sanki buraya ilk defa gelmiş bir yabancıymışçasına her adımımda daha da itiyordu ayaklarım bastığı kaldırımı. Arkamdan bir ses duydum, ''Sen şahitsin.''
Bakma gereksinimi duymadan yanıtladım onu, ''Olmak istemezdim.''
Bedenimde benden ayrı yaşayan bir canlı varmış gibi sağa sola vurduğunu hissediyordum içeride. Çıkıp özgür kalmak istediğini biliyordum. Ama izin vermeyecektim. Ben bu bedene hapisken o benimle kalmaya mecburdu. Herkes kötüydü, ben de kötü olmalıydım. Başımı karnıma eğdim ve ''Oradan çıkamayacaksın zavallı.'' diye mırıldandım. Kahkaham sağlam olmayan psikolojim sebebiyle oldukça garip duyulurken dilimin altında saklanan sakızımı bir hamlede yere tükürdüm.
Karşımdaydı; karşımda çocuk halim vardı. Beşli yaşlarım. Soğuk duvarlarda canlı çocukluğumu izlerken duraksadım. ''Anne! Baba! Buradan gitmesinler yalvarırım!'' diyordum. Oysa kimse dinlemiyordu.
İşte ben, ben. Mavi tişört ve siyah minik pantolonum ile hayatımın en unutamadığım anını yaşamıştım. Kıvırcık saçlarım alnımda düştüğü bölgeyi gölgelerken ağzımı açık tutmamı sağlayan onlarca neden vardı. Belki de bundandı geceleri dudaklarım aralık uyumam. Nefes alamayışımdandı. Solunum kaynaklı değil; anılardandı. Ama delirten anılar.
Bazı anlar vardır ki benliğini reddedersin. Zehir soluduğuna ikna olup çırpınma adına kılını kıpırdatmaz; bitmesini beklersin. Saniyeler geçtikçe yaşamın sona eriyor sanıp etkisiz elemana dönüşürsün. Nereye olduğunu bilmeden bakarsın. Parmakların kıvrılmaktan, dudakların açılmaktan istifa eder. Kalbin stabil kalamaz. Aklın ipotek halinden kendine zarar verir. Beynin nefret eder; bulunduğun konumdan, durumdan, insandan. Göğüs kafesini delicesine ağrıtan neden benliğin mi; yaşadıkların mı? Sahi, sen neler yaşadın? Sen kimsin Atlas Adanır?
Dünya üzerinde bir şey silme hakkım olsa zorunda kalınanlara kullanırdım. 'Yapmaya mecburdum' 'Söylemeliydim' 'Demem gerekiyordu'. Hiçbir şey yapmak zorunda değilsin, hiçbir şey senin yapmanı gerektirecek derece de önemli değil. Zorunda kaldıkların ile asla özgür olamazsın. Bir şeyi yapman zorunlu değilken o şeyi yapman seni gerçekten özgür kılar. Zorunda olduğunu yapmak değil. Öylece sadece bir köle olursun. İdeallerinden vazgeçip başkası adına zorunluluk hissetme; senin hayatın sandığından daha önemli.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇERÇEVEYE ASILAN RUHLAR (+18)
RomanceLethe: nehir. Üç bebek doğur; Birini büyüt, diğerini öldürt. Kalan? Ona cehennemi yaşat. Çerçeveye asılan ruhlar, Yitirilen zihinler, Kanayan Temmuzlar. Senin uğruna senin göğsünde ağlamam, acı. "İyileşmeye yüz tutmuş yaraların kabuğunu soyar Temmuz...