29. BÖLÜM
‘’Nişan’’Tuttuğun silah değil; nezaret parmaklıkları.
Şarjörü mermi değil; kalbimin yılanları.Hipnozu bulduğumuz, adım başı anı olan yerdeydim şimdi, tek başımaydım bu kez: Bursa’da. Kalbim son iki saattir o kadar sıkışıyordu ki direksiyon başında çok defa nefessiz kalmıştım. Başım sanki kendimden ayrılmıştı ve benden ayrı yaşıyordu. Duygularımı öyle iyi bastırıyordu ki ayaklarım gerileyemiyordu. Oraya gitmek; babamın dediklerini sormak ve bu ilacı öğrenmek zorundaydım. İster Yüsra Teyze’den ister başkasından. Çatısını gördüğüm an tanıdığım eve yönelttim adımlarımı. Çocukluğum. Anılarıyla iyi ama kötü yer. Gece yarılarına kadar eve girmediğimiz sokak. Zelal ile saatlerce oyunlar oynadığımız, onun hayatıma girmesini sağlayan sokak. Evin başkası tarafından tutulduğunu tüllerinin kapalı olmasından ve yemek getiren komşuya kapı açışlarından anladığımda göğsümün ortasından karnıma doğru inen ateş gittikçe büyüdü. Onlar nasıl insanlardı? Eşi tarafından aldatılan, şiddet gören ve tecavüz edilen bir kadın var mıydı? Annesinin çığlıklarını duymamak adına tahta, eskimiş kıyafet dolabına saklanan küçük bir erkek çocuğu? Babası tarafından katledilen bir melek? Peki onların evinde ne vardı? İnsan ne görürse ona alışır; bildiği şeyin başkalarında da olduğunu sanardı. Ben huzurlu bir ev görmedim hiç. Mutfağından yemek kokuları yayılan, babaların huysuz, annelerin mutsuz olmadığı evler görmedim. Üç yaşındaydım. O zamanlar babam kızmasına rağmen annem reddedememiş teyzemleri bize yatıya çağırmıştı. Benim yaşımda bir kız çocukları vardı. Esila. Bir akşam oyun oynarken dilimi tutamadım. Herkesin evi bizimki gibi sanıyorum tabii. Esila, dedim. Sen nereye saklanıyorsun? Bana anlamayan gözlerle bakarken ondan ciddi anlamda cevap bekliyordum. Anlamadım Atlas, neden saklanacağım?, dedi. Diyemedim. Yemin ederim ki diyemedim. O an anladım. Hiçbir şey sandığımız gibi değilmiş. Küçücük aklımda yazıp çizdim o gece.
Açık pencere gördüğümde çekinmeden ilerledim eve. Etrafa bakındığımda kimseyi göremedim ve arka tarafta bahçe girişi olduğunu bildiğimden oraya ilerledim. Kapı açıktı ve kimseler görünmüyordu. İçeri girdim. Adım attığım an varlığını tekrar belli eden ateş bu sefer tüm bedenimi yakıyordu. Yukarıdan küçük bir kız çocuğu sesi geldi: ‘’Baba! Haftasonu sinemaya gidecek miyiz?’’
‘’Gideceğiz tabii babacığım.’’ Nefes alma ihtiyacı ile dudaklarımı araladım ve bir adım daha attım. Şu köşede, sokaktakileri izlerdim tüm gün. Şurada, annemi yanağından öpmüştüm. Burada, Aras ile vitrini düşürüp kırılmasını sağlamıştık. Bir adım daha attım. Sanki ayak bileklerime prangalar bağlanmıştı ve olduğu yerde kilitleniyorlardı. Burnumu çekip bize ait olmayan eşyalara baktım. Koku değişmişti. Annem kokan bu salon tamamen farklı kokuyordu artık. Evimizin kokusu değişmişti. Merdivene çevirdiğim bakışlarım orada kalakaldı. Hızlı adımlarla oraya vardığımda çıkmaya başladım. Odama gidiyordum. Tokmağı çevirerek içeri girdiğimde sesini duyduğum küçük kızın odası olduğunu anladım. Tamamen pembeydi her şey. Sağ duvar boylu boyunca aynalı bir dolap ile kaplıydı. Onun karşısında geniş yatağı; hemen yanında minik pembe bir masa takımı vardı. Yerdeki pofuduk halının üzerinde birçok bebek yer alıyor, tek bir siyahlık bulunmuyordu odada. Ne hoş.
Aklıma gelen şey ile pencereye hızla ilerlediğimde köşedeki kağıdı aramaya başladım: pencere dibine sıkıştırdığımız kağıt. Oradaydı. Oradaydı kağıt. Zihnimde sesi yankılandığında dudaklarım kıvrılıverdi.
‘’Atlas bak, senin baş harfini yaptım. A bu bak, A.’’
‘’Bunu şimdi saklayacağız Zelal. İleride alacağız tamam mı?’’
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇERÇEVEYE ASILAN RUHLAR (+18)
RomanceLethe: nehir. Üç bebek doğur; Birini büyüt, diğerini öldürt. Kalan? Ona cehennemi yaşat. Çerçeveye asılan ruhlar, Yitirilen zihinler, Kanayan Temmuzlar. Senin uğruna senin göğsünde ağlamam, acı. "İyileşmeye yüz tutmuş yaraların kabuğunu soyar Temmuz...