İlk öncelikle şunu belirtmeliyim ki aklımda kesinlikle bu tarz bir kitap yazmak yoktu. Yazmak istediğim tarzda bir kitap okumak için tüm Wattpad'i alt üst ettim ama bulamadım. Bu yüzden bende kendim yazmaya karar verdim. Şuan deneme aşamasında, bu yüzden tutarsa devam edecek ve rağbet görmezse kitabı askıya alacağım. İlk bölümde karakteri tanıtacağım. Bu yüzden kitabı bu bölüme göre yargılamayın. Fazla uzatmadan bölüme geçebilirsiniz.
Yine her zaman yaptığım gibi Tvd dizsini başa sarmış ve Elena'nın yaptığı aptalca seçimleri ve ergence tripleri izliyordum. Cidden bir insan nasıl bu kadar sinir bozucu olabilir ki? Elbette Nina Dobrev'e bir lafım yok. O kesinlikle harika bir oyuncu. Ama Elena rolü... Kesinlikle berbat. Ama her ne kadar Elena'yı sevmesem de diziyi izlemeyi ve Elena'nın yaptığı aptalca sonuçlar farklı olsaydı nasıl bir alternatif dünya olurdu bunu hayal etmeyi seviyorum.
Bu dizide kesinlikle idolümün Katarina Petrova olduğunu söyleyebilirim, yada bir diğer adıyla Katherine Pierce... Kadın sürekli bir iz bırakmayı başarmış. Ölse de, canlı olsa da. Aslında bir çok yönden onunla benziyoruz. O gerçekten ne istediğini bilen ve tek amacı hayatta kalmak olan bir insan... Yada onun gibi bir şey. Her ne kadar bencilce kararlar vermiş olsa da, yada biraz aptalca, yinede bunu amacı uğruna yaptığını biliyoruz değil mi?
Ahh... Size kendimi tanıtmadım değil mi? Ben Elena Morris. Evet ismim Elena. Annemin ismi Melinda'ymış. Babam ismimi onunkiyle uyumlu olsun diye koymuş. Ben doğduktan birkaç yıl sonra da kemik kanseri yüzünden ölmüş. 2 yaşında olduğum için onu çok hatırladığım söylememez. Ondan 6 yıl sonra da babam trafik kazası geçirdi ve öldü. Evet ne kadar trajik, annesi 2, babası 8 yaşındayken öldü. Dürüst olmak gerekirse babam annemin ölümü ardından tamamen hayattan kopmuştu zaten. Bana bakan yine ben olurdum. Bu yüzden öldüğüne pek üzüldüğümü söyleyemem. Ha özlediniz mi derseniz, Elbette özledim... Sadece bu kadar.
Daha da duygusallaşmadan devamını anlatayım en iyisi. Babam ölünce beni en yakın akrabalık derecesine, yani halama verdiler. Eniştem ve halamın iyi bir ev sahibi olduğunu söylemek doğru olmazdı. Onlarda 4 yıl kaldıktan sonra artık canıma tak etti. Bankaya güvenmedikleri için paralarını hep evde saklarlardı. Bir kaç ay uğraştıktan sonra evdeki kasanın yerini ve şifresini öğrenmeyi başarmıştım. Bunun için uykusuz kalmayı bile önemsememiştim. Kasa mutfak dolabının içindeki gizli bir bölmeye saklanmıştı. O gün geldiğinde oluşturduğum planı yürürlüğe koyarak ilk önce kasadaki 250.000₺ değerindeki parayı ve yanında birkaç parça eşya alarak o tımarhaneye benzer yeri terk ettim. Bu kadar çok para olmasını kesinlikle beklemiyordum. Bu fazla... Garipti. Sonuçta eniştem saatte 17₺ kazandığı bir markette, müdür yardımcılığı görevinde çalışıyordu. Halam ise çalışmıyordu. Ayrıca bana zırnık koklatmamasına rağmen kendine en iyi markalardan çantalar ve kıyafetler alıyordu. 12 yaşında bir çocuk olabilirdim ama akıllıydım.
Evden yeterince uzaklaştığımda Bulduğum bir ankesörlü telefondan polisi arayarak evin adresini verip orada "şaibeli işler" döndüğünü düşündüğümü, bakmaları gerektiğini söyledim. İsimsiz bir ihbar olduğundan fazla dikkate alınmasa da her ihbarı değerlendirmeleri gerektiğini biliyordum.
O evden kaçtığımdan beri 4 yıl geçti. Şuan 16 yaşındayım. Takip ettiğime göre Halam ve Eniştem uyuşturu işindelermiş. Ayrıca o marketi paravan olarak kullanıyorlarmış. Uyuşturucu satıcılığı yüzünden Eniştem 35 yıl ve Halam 25 yıl hapis cezası aldılar. Hala ihbar edenin kim olduğu bilinmiyor. Eğer benim olduğum ortaya çıkarsa yetimhaneye gidebilirdim. Bende kimliğimin gizli kalmasını tercih etmiştim.
Şuan durumum çok iyi. İlk başlarda parayı yönetmeyi bilmezdim. Ama şimdi profesyonel sayılırım. 13 yaşlarındayken, kendimi korumak için dövüş eğitimi aldığım sıralarda biriyle tanışmıştım. İsmi Daniel'di Benden yakşaşık 4 yaş büyüktü ama bir şekilde anlaşmış ve internet dolandırıcılığı yapmaya başlamıştık. Bana bu iş hakkında her şeyi öğretmişti, bir nevi hocam olmuştu. Kod yazmak ile ilgili çoğu şeyi öğrenmekte yanında promosyon olarak gelmişti. Sonuçta o yaşlarda para bulmak için işe giremezdim ve öteki para elbet bir gün bitecekti. Bu dolandırıcılık işinden cidden iyi para kaldırıyorduk.
Ta ki yakalanana kadar. Her ne kadar İP adreslerimizi koruma altına alsak ta polisler küçük bir açık yakalamış ve ensemize çökmüşlerdi. Polislerin geldiğini Daniel'den önce anlamıştım. Bende yapabileceğim tek şeyi yaptım. Tüm izlerimi silip ortadan kayboldum. Daniel'i satmak zorunda kaldım. Bunun intikamını almak isteyen Daniel beni ispiyonlamaya ve ortağı olduğumla ilgili bir kaç ifade verse de buna kimse inanmamıştı. İzlerimi silmeyi bana o öğretti sonuçta.
Bu olayın üzerine reşit olarak yargılandı ve dolandırıcılık suçundan 15 yıl hapse mahkum edilidi. Üzgün müydüm? Evet. Pişman mıydım? Hayır. Elbette değildim. Hala da değilim. O zaman 14 yaşında bir çocuktum ve hapse girmem hayatımın sonu demekti. Bir kişinin, cezayı ikimiz yerinede çekmesi daha iyi öyle değil mi? Her ne kadar Daniel böyle düşünmese de...
14 yaşımın ortalarında Darkweb'e girerek kod yazmak, bir hesabı daha güvenli yapmak, internet ağlarına sızmak, güvenlik duvarlarını yıkmak ile ilgili bir sürü şey öğrenmiştim. 15 yaşında benden 5 yaş büyük biriyle tanışmıştım. İsmi Mathew'di. Üniversite öğrencisiydi ama bunu sadece temiz bir insan gibi görünmek için yapıyordu. Bana borsaya nasıl yatırım yapabileceğimi öğretmişti. Ve bunun hilelerini. Borsada hile olur mu demeyin. Biz bulduk.
3 ay içinde parayı 10'a katlamıştık. Tabi bu fazla ilgi çekmişti. Borsayla ilgilenen bazı şirketler Methew'e şirketlerinde staj yapması için teklif sunmuşlardı. Yine de Methew teklifleri reddetmişti.
Bundan 5 ay sonra Mathew daha farklı davranmaya başladı. Bir ara sokaktan geçerken beni köşeye çekerek beni istediğini söylemiş ve beni taciz etmişti. Ben onu sadece bir ortak olarak görüyordum. Düşünün yani bir arkadaş bile değildi benim için. Bir araya geldiğimizde sadece iş konuşurduk. Ama onun böyle düşündüğünü hiç bilmiyordum. Daha önce takıldığım birkaç kişi olmuştu ama Mathew o insanlardan biri değildi.
İstemediğimi söylememe rağmen beni zorla yere yatırıp üzerime çıktı. Sertçe öpmeye başladı. Eğer direnirsem ne kadar delireceğini bilmiyordum. Bunu o istemişti. Bende karşılık verdim. İnledi ve kendini bana bastırıdı. Ellerimi hareket ettirerek aşağı indim ve deri ceketimin cebine ulaştım. Ayrıca karşılık vermeye devam ediyordum. O ellerimi onun üzerinde gezdiriyorum sanarken cebimdeki sınırı aşacak dozda olan uyuşturucu iğnesini çıkarttım. Fark etmemesi için yavaşça hareket ediyordum. İğneyi kıyafetimin kol kısmına sakladım. Onu kendimden ayırarak üzerine çıkıp pozisyonları değiştirdim. Yavaşça ona sürtünerek öpmeye başladım. Gözlerini kapattığında ve kendini kaybetmeye başladığında koluma sakladığım iğneyi koluna saplayıp hepsini enjekte ettim. İğneyi biraz sert basmış olmalıyım ki bağırarak beni kendinden uzaklaştırdı. Bende biraz daha uzağa giderek onu izlemeye başladım. "Bana ne verdin lan böyle!" Diye bağırdı. Cevap vermek yerine ondan geriye doğru saymaya başladım;
10
9
8
6
5
4
3
2
1
0Geri sayımın ardından olduğu yere yığılmıştı. Ona yaklaşıp iki parmağımı boynundaki damara koymuştum, nabız... Yok. Manşet haber "BAĞIMLI GENÇ AŞIRI DOZ YÜZÜNDEN ÖLDÜ!" Amerikada 1 saatte 3 kişinin aşırı doz yüzünden öldüğünü biliyor muydunuz? Bu zavallı genç'te o insanlardan biri. Belki bir intihar belki de bir dikkatsizlik!
Tüm delilleri toplamaya özen gösterdim. Ben birini öldürmüştüm. Ciddi ciddi birini öldürmüştüm yani. Peki bunu yapmak zorunda mıydım? Belki öyleydim... Belkide değildim... Ama asıl önemli olan o ölmüştü. Tacizci bir sapıkta olsa onu öldürmek kötü hissettirmeliydi öyle değil mi? Beni kötü hissettirmemişti. Bu his o zamanlar biraz garip gelse de... Şimdi umrumda değil.
***
Beni tanıdığınıza göre tanışma faslını atlıyorum. En sevdiğim dizinin The Vampire Diaries olduğunu söylemiş miydim? Söylemediysem de sürekli başa sarıp izlememden anlamışsınızdır diye umuyorum. Bugün de başa sardım ve şuan birinci bölümdeyim. Cümleleri ezberlediğim sahneleri izlemek bazen sıksa da o diyalogları sanki sen söylüyorsun gibi hissettiriyor insanı. Ah Tanrım! O kıyafet ne Elena? Cidden bu karakter resmen rezilliğin daniskası. Keşke onun yerinde ben olsaydım. Eminim hayatı bu kadar boktan olmazdı. Tabi benim o insanları önemsemememde işi kolaylaştırırdı.
Şuan neden ellerim uyuşmaya başladı? Vücuduma yayılıyor! Lanet olsun göremiyorum!!! Hareket edemiyorum... LANET OLSUN, HARAKET EDEMİYORUM!!!
sonrası karanlık
İnanılmaz bir baş ağrısıyla uyandım. Buda neydi böyle. Ah ağrı kesici bar mıydı acaba? En son ne olmuştu ki? En son?? Ağrıya rağmen hızlıca doğruldum. Yatağın yanındaki aynaya baktığımda çığlık atmamak için kendimi zor tutmuştum. Lanet olsun, ben şuan Elena Gilbert'ın bedenindeydim???
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Onyx
Vampire*The Vampire Diaries kurgusudur* Kendi evreninden The Vampire Diaries evrenine ışınlanarak baş karakterin bedenine girmiş bir kız düşünün... "Deli olduğumu ya da bunların rüya olduğunu düşünmenin bir anlamı yok.En azından deliysem bile eğlenmeliyim...