Medyadaki şarkının bölümle bir alakası yok. Sadece hoşuma gittiği için koydum. Birkaç kişinin Black Diamond kitabına bölüm beklediğini biliyorum fakat bu sefer bir değişiklik yapıp bu kitaba bölüm yazayım dedim sonra yanlışlıkla yazdığım bölümü kaybettim :P Bu kitap beni diğeri kadar zorlamıyor şimdilik, o yüzden tekrar yazıyorum. Bölümlere diziyi izlemeyenler ya da unutmuş olanlar için bazı açıklamalar da ekliyorum. Belki yeterli gelmez ama anlamanızı sağlar. Umarım beğenirsiniz. Bol yorumlarınızı bekliyorum. Düşüncelerinizi bilmek beni mutlu ediyor. Keyifli okumalar...***
5. BölümYazardan
Stefan'ın, Damon'un tüm sinirinin kaynağının Kathrine olduğunu sanması çok komikti. Damon'un derdi hiçbir zaman Kathrine olmamıştı çünkü. O zaten Emilie ile bir anlaşma yapmış ve onun güvende olduğundan emin olmuştu. Emilie Kathrine'in yardımcısıydı. Aynı zamanda da Bennet soyundan bir cadıydı. Onunla yaptığı bir anlaşma sayesinde, kilisede yakıldığı düşünülen 27 vampir bir mağarada nefes almayı sürdürüyorlardı. Damon'un buraya gelmesindeki asıl neden de buydu zaten. Kathrine'i kurtarmak.
Ama Damon'un asıl sinirinin nedeni onu böyle bir canavara çeviren kişinin zaten o olmasıydı. Bu durumu için sadece Stefan'ı suçluyordu fakat o aptal bunu hiç anlayamamıştı. Stefan'ın tek derdi Kathrine'di kendisinin aksine. Eğer öyle olmasaydı ona tıpatıp benzeyen bir kızla çıkmazdı değil mi?
***
"Ben Logan Fell. Şuanda Mystic Falls'tan sesleniyorum. 16 yaşındaki Elena Gilbert tıpkı diğer kurbanlar gibi parçalanarak öldürüldü. Cesedi orman yakınlarında bulunan kıza bir hayvanın saldırdığı düşünülüyor."
"Şimdi sıra kimde biliyorsun!"
***
Stefan korkuyla uyandığında karşısındaki sandalyede oturan abisini görmüştü. Abisi onun zihniyle oynamıştı.
"Zihnin çok zayıf kardeşim. Durumı eşitlemek için sana insan kanı lazım. Futbol göndermesi yaptım"
Stefan sinirle masanın üzerindeki hançeri alarak abisine fırlatmıştı. Tek bir acı ifadesi göstermeyen Damon ayağa kalkarak göğsündeki hançeri çıkartmıştı. "Tamam belki de hakettim. Sana şöyle bir bakınca Elena ile ne kadar benzer olduğunuzu görüyorum. İkinizin de bıçaklarla bir derdi var." Stefan karşısındaki adama şaşkınca bakmıştı. Ne demek istediğiyle ilgili hiçbir fikri yoktu. Karşısındaki adam bu sefer kahkaha attı. "Onu daha hiç tanıyamamışsın kardeşim. Onunla ilgili hiç bir şey bilmiyorsun." Ardından elindeki hançeri Stefan'a sapladı "ayrıca hareketin çok gıcıktı" diyerek orayı terk etti. İkisinin de bilmediği şey Damon'un ne kadar haklı olduğuydu...
***
Ait olmadığı bir yerdeymiş gibi hissetmek...Bu his onun için çok tanıdıktı. Önceden de bunu hep hissetmişti. Kendi olduğu halde kendi değilmiş gibi hissetmeyi, onlardan biri olmasına rağmen değilmiş gibi hissetmeyi, etrafında bir sürü insan varken hiçbir yokmuş gibi hissetmeyi, yalnız olmayı, sadece kendisiyle başbaşa kalmışlığı çok iyi biliyordu. Şimdi ise o durumu tamamen yaşıyordu. Olmaması gereken bir yerde, olmaması gereken biriydi. Herkes için bir yabancıydı ama öyle değildi de. Arada kalmıştı, arafta kalmıştı. Belki de birinin hayatını daha çalmıştı. Gerçek Elena şuan neredeydi? Belki de ona yer açmak için yok olmuştu? Peki bu onu suçlu yapar mıydı? Onun yerine isteyerek geçmemişti sonuçta. Burada olmayı istemiş miydi? Tabiki istemişti! Ama bu Elena olmak istediği anlamına mı gelirdi? Ait olmadığı yerden kaçmak için ait olmadığı başka bir yere sürüklenmişti. Onun ait olduğu bir yer var mıydı peki? Eğer varsa bile o yerin burası olmadığı açıktı. En başta kendi değildi ki! Nasıl evi burası olabilirdi? Asla bulamayacağı bir yeri arayabilir miydi? Var olduğunu bile bilmediği bir yeri arayabilir miydi? Yalnız kaldığında ve deli gibi ağladığında yanında birini isteyen bir çocuktu o sadece. Çocukluğunu yaşayamamış olan küçük bir çocuk. Asla bir yere ait olamamış küçük bir çocuk. Bu çocuk şimdi ne istiyordu? Bir yere ait olabilmeyi mi? Hayır! Bu çocuk artık bir yere ait olmak istemiyordu. Bu çocuk olduğu yeri kendine ait yapmak istiyordu!
Olduğu yeri kendine ait yapmak. İşte bu his ona çok yabancıydı. Kendi bile olamadığı şu hayatta bu arzusunu gerçekleştirebilir miydi? Bu belki eski dünyasında imkansızdı fakat bu dünyada imkansız diye bir şey yoktu. Peki gittiği bu yolda sadece bir insan olarak başarıya ulaşabilir miydi? İşte orasını zaman gösterecek...
***
Elena'dan
Aile kasasından alıp almamakta kararsız olduğum bir şey vardı. O büyülü pusula. Gilbert ailesinin yaptığı düşünülen ama aslında Emilie'nin büyülediği, vampirlerin olduğu yeri işaret eden pusula. Bunu kırucular partisinde sergiye sunmak için benden istemişlerdi ve ben ne yapacağım konusunda kararsız kalmıştım. Olacakları zihnimde tarttığımda pusulayı vermenin daha mantıklı olduğunu düşündüm. Sonuçta ben hâlâ annesinin bir zamanlar komite işlerinde görev aldığı ve onun yasını tutan genç bir kızdım. Ayrıca vampirler hakkında hiçbir şey bilmeyen birinin rolündeydim. Onlarla uğraşmak benim sorunum olmamalıydı. Bu yüzden uğraşmamayı seçtim ve pusulayı kasadan aldım.
Eve döndüğümde Jenna yemek yapıyordu ve Jeremy masadaki portakal suyunu döndürüp duruyordu.
"Günaydın millet!" diyerek neşeli bir giriş yaptım. "Sabah sabah bu ne neşe?" diye tersledi Jeremy beni. "Afedersin ama şu haline bir bak. Asıl sabah sabah bu ne depresiflik? Eminim ki bir haftadır duşa girmemişsindir. Leş gibi kokuyorsun. Kafanın dumanlı olduğu 10 metre öteden belli oluyor. Bari kahvaltıdan önce yapma şunu. Anladık ergensin ama bokunu çıkarıyorsun. Bir kendine gel artık. Jenna burada diye bir şey söylemiyorum fakat seni yalnız bulduğum yerde ağzına sıçacağım. Ee sen nasılsın Jenna" yüzüme sevimli bir gülümseme kondurarak Jenna'ya döndüm. O ise bana şaşkınca bakıyordu. Jeremy ise bir tık bile değişmemiş, beni kaale almamıştı. Böyle olacağının farkındaydım zaten, sonuçta o bir ergen. Umrumda olan o değil Jennaydı. Artık eskisi gibi olmadığımı ona kanıtlamış olmayı umuyordum.
"İyiyim Elena, seni de iyi gördüm. O elindeki ne?"
"Ah bu atalarımızdan kalan bir pusula sabah gidip aile kasamızdan aldım. Kurucular partisi için Bayan Lackwood'a ödünç vereceğimize dair söz vermiştim."
Televizyona döndüğümde bir spikerin -Logan Fell'in- tüm kurbanları bir dağ aslanının parçaladığıyla ilgili yaptığı bir açıklama vardı. Jennaysa elindeki bıçağı ona saplamak istermiş gibi sımsıkı tutarak ona sövüyordu.
O sırada kapı çaldığı için açmaya gittim.
"Merhaba Elena" onu kolundan tutup içeri çektim ve dudağına bir öpücük kondurdum. "Sana da merhaba Stefan."
***
Odama -bu odaya odam demek garip hissettiriyor, sonuçta bu oda bana ait değil- çıktığımızda onu yatağa iterek üzerine çıktım ve sevgilimin dudaklarına yöneldim. Bunu yaparak Elena'ya ihanet ediyormuş gibi hissetmem gerekiyordu belkide. Ama öyle olmamıştı. Elena'ya ihanet eden kişi ben değildim, ihanet eden kişi şuan öptüğüm adamdı. Elena'nın aşkı için deliye döndüğü halde gerçek Elena olmadığımı anlayamayan adam.
Dudaklarımı ondan ayırarak mırıldandım "belki de biraz yavaş gitmeliyiz hm?" Gözlerinin değişimini fark etmiştim ve onun yemeği olmak gibi bir niyetim yoktu. Evet o Elena'yı incitmezdi fakat ben onun Elena'sı değildim. Bu yüzden risk almaya gerek yoktu. Yüzünü aynaya çevirdiğinde benden uzaklaştı ve "evet haklısın" diye cevap verdi.
"Eminim ki sana takım elbise çok yakışır" "evet, olabilir." "Yarın benim için giyer misin, kurucular partisine benimle gelmek için?" "Ah onu hâlâ yapıyorlar mı?" "Evet yapıyorlar. Her ne kadar sıkıcı bir etkinlik olsa da annem için gideceğim. Bu tür işlere çok değer verirdi de..." "Seninle gelmeyi çok isterim."
Böylece olaylar aynı seyrinde ilerlemeye devam etti, yani kısmen...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Onyx
Vampire*The Vampire Diaries kurgusudur* Kendi evreninden The Vampire Diaries evrenine ışınlanarak baş karakterin bedenine girmiş bir kız düşünün... "Deli olduğumu ya da bunların rüya olduğunu düşünmenin bir anlamı yok.En azından deliysem bile eğlenmeliyim...