''Bir şey soracağım''
Kai karıştırdığı çekmeceyle uğraşırken konuştu.
''Tabiki.''
Yattığım yerden kalkıp ona yardım etmek için televizyon ünitesinin önüne yürüdüm.
''Diyelim ki sana aşık olmadım.''
Sözünün ortasında baştan aşağı bana bakıp kafasını çevirdi.
''Zaten bu gidişle.. Neyse. 2015'e kadar olan her şeyi önceden bileceksin öyle mi? Mesela ben üyelere bugün bu ödülü kazanacağız dediğimde kazanacağız''
''Yani sanırım evet. Öyle olacak.''
''Woah düşünsene televizyon Showlarında olacak şeyleri söylüyorum ve oluyor. Çok büyük ses getirmezmiydim?''
Sanki yeni bir şey keşfetmiş, bir buluş yapmış. Gözlerini açıp heyecanlı heyecanlı bana baktı.
''Muhtemelen insanlar bu dünyadan olmadığını düşünüp seni dışlardı. Hatta buraya özel güçlerinle geldiğini düşünüp seni..''
''Haklısın pekte iyi bir fikir değil.''
''Kesinlikle''
Ne aradığını bilmemesine rağmen ona yardım etmeye başladım. Çekmecenin içinden çıkardığı ufak tefek eşyaları ünitenin üstüne yığdı. Ne aradığını soracağım sırada ise kapı çaldı.
Ding ding dong...
''Birini mi bekliyordun?''
''Hayır kimseyi beklemiyordum.''
Ayağa kalkıp kapıyı açmaya yeltendiğinde peşinden kalkıp kolundan tuttum.
''Kai''
''Efendim''
''Suratın.. Sen..''
Cümlemi bitirir bitirmez antrede duran aynaya tekrar bakakaldı.
''Ben..''
''Ben açacağım kapıyı''
''Bekle ne diyeceksin''
''Geride dur''
Konuşmamız esnasında tekrar tekrar çalan kapıyı nihayet açtım. Karşımda uzun boylu, saçları karışmış, suratında hiç makyaj olmayan Chanyeol duruyordu.
''Oh..ohh merhaba!''
''Merhaba?''
Vücudumla siper ettiğim evin kalan kısmına bakmaya çalıştı.
''Jongin burada mı acaba''
''Jongin? Ah hayır. Şey ben büyükannesinin yardımcısıyım! Evi toparlamak için buraya gelmemi söyledi. Ve evde kimse yok''
''A-a öyle mi. Tamam noona görüşürüz''
''Noona?''
--
''Acilen bir şey yapmalıyız. Böyle hiçbir şey yapamam. Dışarı çıkamam, şirkete gidemem, ailemden kimseyle görüşemem''
Chanyeol vakasından sonra Kai çıldırmış bir biçimde bağırmaya başlamıştı. Gidip gelip bir şey yapmam gerektiğini söylüyordu. Onun bu hali daha çok endişelenmeme, düzgün düşünememe yol açıyordu.
''Kütüphane! Kütüphaneye gidelim! Kaiiii!''
Mutfakta bir şeyler hazırlarken aklıma nihayet düzgün bir fikir gelmişti. Eğer kütüphaneye gidip detaylı bir araştırma yapabilirsek belki birkaç şey öğrenebilirdik.
''Kütüphane mi?''
''Evet. Orada mutlaka dolunay hakkında bir şeyler bulabiliriz.''
''Mantıklı''
Kısa bir süre içinde hazırlanıp kütüphaneye gitmek üzere yola çıktık. Seul'un en büyük kütüphanesine yani Seoul Metropolitan Library'e gittik.
Devasal büyüklükte bir kütüphane. Belki milyonlarca kitap var. Ayrıca her konu ve dal için ayrı odaları var.
''Dolunay ne bilimine giriyor?''
''Bilmem astronomi olabilir mi? Gezegenler falan''
''Direk dolunaylarla ilgili kitaplar istesek olmaz mı?''
''İyi fikir''
Kütüphane koridorlarını karış karış gezdikten sonra bir görevlinin yanına gidip bize dolunaylarla ilgili kitaplar vermesini söyledik. Onu takip etmemizi isteyip belki içinde 100den fazla kitap olan bir rafın önüne getirdi bizi.
Rafın üst köşesinde kocaman bir şekilde ''Full Moon'' yazıyordu. Kitaplara ve birbirimize uzun süre baktıktan sonra bir yerden başlamaya karar verdik.
Rica edip aldığımız merdiveni rafını bir köşesine dayadık ve Kai gözümüze kestirdiğimiz en kalın kitabı almak için yukarı çıktı.
''Woah woah woah kaç kilo bu kitap. Atıcam tut.''
''Atıcak mısın? Tutamam onu ben kafam falan yarılır''
''OF''
3-5 kitap seçtikten sonra boş bulduğumuz bir masaya oturduk. Araştırmaya başlayacağımız sırada karnımızdan gelen sesler Kai'yi ayağa kaldırdı.
''Ramen alıp geleceğim. Sen bakmaya başla''
''O-kkey''
Küçük bir not defterini elime alıp en büyük kitabı açtım. O işlerden pek anlamasamda kitabın en az 100 yıllık olduğunu söyleyebilirim. Hem çok yıpranmış, hem de kullanılan alfabe eski bir alfabeydi.
''Bir şeyler bulabildin mi''
''Hayır dolunayın geçirdiği evrimlerden başka bir şey anlatmıyor''
''Şuna baktın mı?''
Masanın sol tarafında duran kitabı hafifçe önüme atıp sıcak olan ramenini soğutmak için üflemeye başladı.
Yaklaşık 2-3 saat önümüzde duran kitaplara gömülüp bir şeyler bulmaya çalıştık. Ama tek bulabildiğimiz dolunay hakkındaki bilimsel bilgilerdi. O kadar çok şey okumuştum ki, bilgilerim boşuna gitmesin diye dolunay üzerine dal yapmayı bile düşündüm.
--
''Hey, hey! Şuna bak''
Kai okumaktan gözlerini alamadığı satırları eliyle gösterip yanıma oturdu.
''Bir adam varmış. Bundan yüzyıllar önce dolunay hakkındaki her şeyi ilk o yazmış. Adı Alexander Flask. O öldükten sonra dolunay hakkında kimsenin bilmediği şeyleri oğluna bırakmış. Ve burda yazılana bakılırsa elden ele geçen bu bilgiler hala duruyor.''
''Ne? Biz onu nasıl bulacağız?''
''İnternete bakalım. Mutlaka adam hakkında bir bilgi vardır.''
Saat neredeyse 04:00'e geliyordu. İkimizinde gözleri kapanıp durmaya başlamıştı. Uykusuzluğa ve yorgunluğa rağmen araştırma yapmayı kesmedik. Bir tarafımızda yığınla kitap, bir tarafımızda laptop, ellerimizin altında ise tuttuğumuz notlar vardı.
Uyumak üzere olduğum sürede Kai'nin heyecanlı ses tonuyla irkildim.
''Buldum, buldum işte!''
-Ve asıl hikaye bundan sonra başlar-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Full Moon
Fantasy''Dolunay gecesi tuttuğum o dileğin hayatımı baştan sona değiştiriceğini bilemezdim..’’ ‘’5 kişiden biri olduğumu öğrendiğimde hiçbir şey yapamadım..’’ ‘’Her şey için özür dilerim. Seni buraya sürüklediğim için özür dilerim Kim Jongin..’’ ‘’Senden t...