5.Bölüm

462 38 4
                                    

''Ne buldun''

Kapanmakta olan gözlerim sanki hiç uykum yokmuşçasına açıldı.

''Eğer internette yazılan son bilgi doğruysa bundan 9 ay önce Alexander Flask'ın 3.nesilden torunu bir röportaj vermiş''

''3.nesilden torunu ne demek''

''İşte oğlunun oğlunun oğlunun oğlu. Sanırım''

''Adı ne? Bilgileri yazıyor mu? Nerede röportaj vermiş?''

''Michael Flask. Bangladeşteymiş.''

''Bang ne? O ne ya?''

''Orta asyada bir ülke''

''Köpek ismi gibi''

Kafasını sinirli bir şekilde kaldırıp bana döndü.

''Bu durumda bile dalga mı geçiyorsun. Oraya gidip o adamı bulmamız lazım. Her şeyin normale dönmesi lazım.''

''O adamı nasıl bulabiliriz? Böyle bir imkanımız var mı?''

''Bulmama gibi bir imkanımız var mı?''

''Peki sen kazandın.''

İşte bizim için her şey o saatten sonra başladı. Aklıma gelen her sosyal ağ'a girip Michael Flask'ı araştırdım. Akrabalarını veya tanıdığı birini bulabilmek için sabaha kadar uğraştım.

''Kai şuna bak!''

''Bana Kai dememeni kaç kere söyledim''

''Adamın evi Bangladeş'in en yüksek tepesindeki evdeymiş. Evinde her tür teleskop varmış. Sanırım aileden gelme bir ilgisi var.''

''Bangaledeş'in en yüksek tepesi mi?''

Masamızın üstü bir sürü not kağıdı ve kitapla dolup taşmıştı. Bulduğumuz her şeyi ayıklayıp temize çektikten sonra toplanmaya başladık. Kai kütüphaneden çıkarken okuyamadığımız birkaç kitabı ödünç aldı.

''Tamam. Şimdi dolunay hakkındaki her şeyi bilen bir tek adam var. Bu adam tüm bilgilerini ailesine bırakmış. Fakat benim anlamadığım bunlar bilimsel bilgilerse neden bilim dünyasına bildirmemiş? Neden sır gibi saklıyor?''

Kai elindeki kağıda bakarken aklındaki soruları çözmek için bir çok soru sordu. Ve gerçekten çok haklıydı, adam bilim adamı olarak geçmesede arama yapıldığında bilim adamlarından önce çıkıyor. Herkesten çok şey bildiği idda ediliyor. Madem bu kadar çok şey biliyor neden ailesi bunu kimseye anlatmıyor?

Birbirimize bir çok soru yöneltip aklımıza gelen şeyleri not ala ala eve kadar yürüdük. Saat 06:00'ya gelmek üzereydi ve kendimi çok bitkin hissediyordum. Güneşin doğmasına az kalmıştı, güneş ışınının yer yüzüne düştüğü anlarda ise taşıyamadığım bir ağırlık çöktü üstüme.

--

''İyi misin''

''E-evet. Ne oldu bana''

''Kapının önünde bayıldın''

''Bayıldım mı?''

Yattığım yerden doğrulmak istediğimde zonklayan başım yüzünden geri yatmak zorunda kaldım. Kai ahşap masanın üstünde duran bir kitabı alıp kucağıma koydu.

''Bunu incelemen lazım''

''Şuan bunu yapabileceğimi sanmıyorum''

''Kendine geldiğinde mutlaka bak''

Full MoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin