Uzun süre elindeki kağıda bir şeyler yazıp çizdi. Öyle hızlı yazmaya başladı ki delirmiş gibiydi. Elindeki kalem titriyordu, dizine sabitlediği kağıt kaymaya başladı. Kai'yle birbirimize bakıp ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Bakışmamızın ortasında ayağa kalktı.
''Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim.''
Bağırıyordu. Hatta tam anlamıyla çığlık atıyordu ve kendini duvardan duvara çarpıp duruyordu. Karşımda delirmiş bir adam vardı. Ne yaptığını anlayamıyordum. Ondan gözlerimi alamadığım esnada Kai kolumdan tutup oturduğum yerden kalkmamı sağladı.
''Gidiyoruz.''
Arkamda duran adama baka baka Kai'yi takip ettim. Gözlerimi bir an bile ondan çekemedim. Sıyırmış gibi davranıyordu. Yüksek sesli kahkahaları kesilmiyordu.
Kai ellerimden tutup alt kata koşmaya başladı. Merdivenleri birer birer değil üçer üçer atladık.
''Yanlış giden bir şeyler var. Yanlış giden bir şeyler var.''
Öyle sersemlemiştimki tepki veremiyordum. Ordan uzaklaşmamıza rağmen o adamın görüntüsü gözümün önünden gitmiyordu.
Alt kattaki devasa kapıya ulaştığımızda Kai kapıyı açmak için ellerimi bıraktı. Ben ise hala merdivenlere bakıp adamı düşünüyordum.
''Kilitli. Kapı, kapı kilitli!''
Bağırmaya başladı. Açamadığı kapıya tekmeler savurdu. En başından beri yanlış bir şey olduğunu anlamıştım. Yanlış giden, olmaması gereken bir şey vardı.
''Sana kapı kilitli diyorum!''
Haraketsiz vücudumu yavaşça sarsarak omuzlarımdan tuttu.
''İyi misin? Ne oluyor? Bayılacak mısın?''
''Hayır.. hayır.. yanlış.. yanlış giden bir şeyler var. Bir şey olucak. Kai bana bir şey yapıcak.''
''Hayır. Sakin ol. Hiçbir şey yapamaz. Bana bak. Kafanı kaldır.''
Elini çeneme götürüp kafamı kaldırdı.
''Ben yanındayım. Sana hiçbir şey olmayacak.''
Şoktaydım. Hiçbir şey yapamıyordum. Haraket bile edemiyordum. Sadece Kai'nin suratına bakıp kafa salladım.
''Tamam.. tamam sakinim''
Kai tekrar kapıyı açmaya çalıştığında merdivenlerin başından bir ses geldi.
'' Açılmıyor mu yoksa?''
''Sen kimsin? Bizden ne istiyorsun?''
''Hepsini öğreneceksiniz.''
Patlattığı kahkahanın ardından sağ ve sol tarafımızda duran 4 adama bakarak kafasıyla bizi işaret etti.
''Götürün''
--
2 adam benim kolumdan 2 adamda Kai'nin kolundan tuta tuta evin alt katına götürdüler bizi. Başında sadece beyaz bir ışık bulunan uzun bir koridorda zorla götürülürken bağırmaktan başka hiçbir şey yapamadım.
Yolun sonunda demir parmaklıklarla kapatılmış ortalama bir oda boyutunda bir yere kilitlendik. Ne olduğunu anlamadan kendimi ufacık bir ışığın aydınlattığı zindana benzeyen küçük bir yerde buldum.
İçeri girdiğim an olduğum yere oturup sırtımı soğuk duvara yasladım. Kai ise bağırmayı hiç kesmedi.
''NE OLUYOR BURADA! SİZ KİMSİNİZ! BİZDEN NE İSTİYORSUNUZ! HEY SİZE DİYORUM!''
''KAI! YETER ARTIK''
Durmak bilmeyen çığlıklarını kendi çığlığımla bastırıp ayağa kalktım.
''Lütfen bağırma. Lütfen.''
''Şuan ne olduğunun farkındasın değil mi? Bu adam bizi buraya kapattı. Bize ne yapacağı hakkında en ufak bir fikrimiz bile yok!''
''Farkındayım. Bende en az senin kadar korkuyoru-''
Sözüm o adamın kahkahasıyla tekrar kesildi.
''Minik çiftimiz kavga mı ediyor bakalım''
''Buraya gel adi pislik''
Kai kollarını parmaklıklardan geçirip havaya rastgele yumruklar salladı.
''Size her şeyi en baştan anlatacağım.''
Adam yere sürterek getirdiği demir sandalyeyi bulunduğumuz yerin ön kısmına koydu. Bacak bacak üstüne attıktan sonra Kai'nin sakinleşmesini bekledi. Kai'ye dakikalarca sakin olması ve küfür etmemesi için yalvardım. Onu dizginlediğimde ise nihayet adam konuşmaya başladı.
''Alexander Flask benim büyükbabamın büyükbabası. Dolunayı canlandıran ilk insan. Buraya gelmeden önce dolunayla ilgili ne okuduysanız yalan. Bu hikayeyi hiçbir yerden okuyamazsınız. Duyamazsınız. Alexander Flask, o adam ailesi için çok zulüm çekmiş. Bir çok tehtidle karşı karşıya kalmış. Artık dayanamayacağını anladığında ise yaşadığı köyün önde gelen alimlerinden büyü yapmalarını istemiş. Alim ona o büyüyü verirken yaptığı şeyin onu lanetleyeceğini söylesede ailesini korumak adına bunu göze almış. Dolunay vakti bileğinden 1 damla kan akıtıp ailesini ölümsüzleştirmek için büyü yapmış. Yaptığı büyüden sonra lanetlenmiş. Şuanda içi cam bir tabutun içinde lanetin açılmasını bekliyor. Lanetin açılması içinde bin senede bir gelen dolunay vaktinde seçilen insandan bir damla kan alınması lazım.''
Cümlesini bitirmesini beklemeden ayağa kalktım.
''Kan mı? Sadece kan mı? Alabilirsiniz! İstediğiniz kadar alabilirsiniz.''
Hafif bir kahkaha atıp parmağındaki yüzüğüyle oynadı.
''Bu kadar basit olduğuna inanmış olamazsın değil mi? Dileğin gerçekleştiği an dilek dilediğin yere gidip dolunay karşısında can vericeksin.''
Bu sefer ayağa kalkan taraf Kai oldu.
''Buraya gel aşağılık piç! Anneni ****** senin. Ben senin kanını alacağım. Seni diri diri gömeceğim.''
''Neden ben''
Soğuk terler içinde parmaklıklara doğru bir adım attım.
''Neden ben? Ben sadece.. sadece basit bir dilek diledim. Neden ben?''
''Dileği dilediğin yer yüzünden. Senin dilediğin yerde yüzyıllar önce Alexander Flask lanetlendi. Seçilmiş olmanın tek sebebi bu da değil. Kanın A+, sadece beş kurbandan ikisinin A+ olması lazımdı. Ve biride sensin.''
''Hayır. Hayır. Yalan söylüyorsun. Benimle dalga geçiyorsun. Çıkar beni buradan!''
Kendime hakim olamayıp gözyaşları içinde çığlık atmaya başladım. Karşımda duran parmaklıklara şiddetli şekilde vurmayıda ihmal etmedim. Kai kollarımdan tutup parmaklıklara vurduğum ellerime baktı.
''Kes sesini ve otur şuraya!''
Adam yine kahkaha atmaya başladı.
''Dileğin gerçekleşene kadar burda kalacaksınız. Bu çocuk sana aşık olana kadar bu parmaklıklardan çıkmak yok.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Full Moon
Fantasy''Dolunay gecesi tuttuğum o dileğin hayatımı baştan sona değiştiriceğini bilemezdim..’’ ‘’5 kişiden biri olduğumu öğrendiğimde hiçbir şey yapamadım..’’ ‘’Her şey için özür dilerim. Seni buraya sürüklediğim için özür dilerim Kim Jongin..’’ ‘’Senden t...