8.Bölüm

406 39 11
                                    

''Ne?''

''Ailem bunun için bin yıl bekledi. Ben de siz birbirinize aşık olana kadar bekleyeceğim. Bu yıllarımı alsa bile.''

Adam demir sandalyeyi sürükleyerek koridorun bir ucuna götürene kadar hiçbir şey diyemeden ona baktık. O ciddiydi. Bizi gerçekten buraya hapsedecekti. Adam gözden kaybolduğu an zar zor durdurduğum gözyaşlarım tekrar akmaya başladı. Ellerimi kafama götürerek diz çöktüm.

''Özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim. Seni böyle bir şeyin içine sürüklediğim için özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim. Özür diler-''

Kai kafamda birleştirdiğim ellerini beline doladıktan sonra bana sarıldı. Ellerini saçlarımı götürüp okşamaya başladı.

''Şşş. Sorun değil. Geçecek. Ağlama artık.''

''B-ben kim bilir nelere yol açacağım. Senin bir sürü hayalin var. Bunlar için senelerdir çalışıyorsun. Ben senin hayatını mahvettim. Ben seni zorla peşimden buraya sürükledim ve her şeyi mahvettim.''

Kai'nin elleri arasından sıyrılarak geri adımlar atmaya başladım. Ondan kaçabileceğim kadar uzağa kaçıp, onu asla tanımamış olmayı istedim. Hayatta en son isteyeceğim şey ona zarar vermekti, ve ben ona zarar vermekten başka hiçbir şey yapmamıştım.

''Şşş. Bana bak. Kafanı kaldırıp bana bakar mısın?''

Durmadan akan gözyaşlarımı ellerimin tersiyle silip kafamı kaldırdım.

''İkimizede hiçbir şey olmayacak. Buradan sağ sağlim çıkacağız. Kimse ne sana ne de bana zarar veremeyecek. Bu kötü kabustan uyanacağız. Her şey eskiye dönücek.''

Gözlerimden akan gözyaşları silen taraf o oldu bu sefer. Yere diktiğim bakışlarımı dağıtıp gözlerinin içine bakmamı sağladı.

''Sana söz veriyorum. Seni bulacağım. Seni hatırlayacağım. Her ne pahasına olursa olsun her zaman yanında olacağım.''

''İmkansız. Biz o güne döndüğümüzde.. ben..''

''Hayır.. Sana hiçbir şey olmayacak.''

Bu sefer sırtımı dayadığım yer duvar değil Kai'nin bedeniydi. Sakinleşmem için sımsıcak sarılmıştı bana. Hafif esen rüzgardan etkilenmemiştim bile. Burnuma buram buram gelen kokusunun üzerine gözyaşlarım teker teker dökülüyordu. Buna engel olmaya çalıştım, ama olamadım.

--

Saatler sonra gözlerimi açtığımda yere 2 kat serilmiş bir battaniyenin üzerinde uyandım. Tam bakış hizamda ise Kai uyuyordu. En son onun omzunda yatıyordum, uyuya kaldığımı bile farketmemiştim. O da bende olduğu gibi 2 kat serilmiş battaniyenin üzerinde uyumuştu. Üzerine soluk renk bir şey örtmüştü. Bulunduğumuz yerin minik camından süzülen ışık suratını sıyırıp geçmişti.

Senelerdir hayalini kurduğum o anı, olmak isteyeceğim en son yerde yaşıyordum.

''Uyandın mı''

Gözlerini açmadan konuştu.

''Evet, peki ya sen''

''Hala rüyada gibiyim''

''Bendede işler aynı sayılır''

Sırt üstü yatmaya başladım. Bulunduğum yerin tavanı çok yüksekti. Ucu bucağı yokmuş gibi gözüküyordu. Biraz daha sakinleşmiş olmanın verdiği sersemlikle bulunduğumuz yeri inceledim. Kapının önünde 2 tepsi ve tepsilerde yemek duruyordu. Sağ tarafımdaki duvarda dolunay resmi asılıydı. Gözüm uzun bir süre ona takıldı.

''N'pıyorsun?''

''Dolunaydan nefret ediyorum''

Kai yattığı yerden kalkıp incelediğim resmi duvardan indirip ters koydu.

''Görmek isteyeceğim en son şey dolunay''

--

Tepsilerimizi önümüzde alıp yattığımız battaniyeleri sandalye yaptık. Minik tahtadan yapılmış masa vardı. Onu önümüze koyup yemek yemeye başladık.

''Kai''

''Efendim''

''S-sen. Sen bana asla aşık olmamalısın''

''Hı?''

Anlamamış yüz ifadesiyle bana döndü. Elindeki çatalı bırakıp konuşmamı bekledi.

''Eğer bana aşık olursan dileğim kabul olacak. Ve ben''

''Hayır. Sana hiçbir şey olmayacak.''

--

Yemeklerimizi yedikten sonra battaniyeleri serip tekrar yatmaya başladık. Gelen giden kimse yoktu. Olduğumuz yer korkunç derecede sessizdi ve her kelimemiz uğultu yapıyordu.

''Çantanı buraya bırakmışlar gördün mü''

''Evet. Sabah kalktığımda buradaydı''

Elinde tuttuğu sopayla yere bir şeyler çizerken bir anda kafasını kaldırdı.

''Görkem. Çantamı getir. Çabuk çantamı getir''

Ne olduğunu anlamadan aceleyle çantasını alıp ona götürdüm. Çantanın içindeki her şeyi yere boşaltıp tabanlık kısmına sıkıştırdığı kitabı çıkardı.

''Doğru ya! Ben bunu yanıma almıştım.''

''Bu ne''

''Kütüphaneden aldığımız kitap''

''Hala kitaplara inanıyor musun? Adamın anlattıklarını duymadın mı? Hepsi yalanmış''

''Hayır hayır. Anlattıklarının ve kitapta yazanların bir çok ortak noktası var''

''Ne gibi''

Kitabın sayfalarına teker teker bakarak bir şey aramaya başladı.

''Bak şunlara bak. O gün okuduğum şeyleri hatırlıyor musun? Kıyamet gününe kadar 5 kişinin kurban edileceğini bildi. Ayrıca bir adamın bedeninin dondurulduğu yazıyordu. Ve şuna bak ...şuana kadar yapılan araştırmalarda dileği kabul olan 3 insanın ortak yönü saptanmıştır. Dileklerini yaşadıktan sonra dilek dilediği yerlere geri gidip dileklerinin bedelini canlarıyla dolunayın karşısında ödemişlerdir diyor. Kitapta yazılanlar sadece dolaylı bir biçimde anlatılmış. Yanlış değil!''

Elindeki kitabı heyecanla çekip okuduğu kısma göz attım. Haklıydı. Neredeyse çoğu şey benzerdi.

''Baştan sona okumalıyız''

''Peki ya bizi görürlerse veya dinliyorlarsa?''

''Sen, sen şurada durup gözetmenlik yap. Ben de uyuyormuş numarası yapıp kitabı okuyacağım.''

''Tamam''

--

''Görkem şuna bak''

..bir diğer efsanede ise kabul olan dileğin dilek dileyen insan dışında hatırlanmadığı yazar. Fakat bir kız yaptırdığı büyü sonucu bunu bozmayı başarmıştır. Anlatılana göre dilek dileyen insan her güneş doğduğunda bayılır. Bayılan kişinin karşısında duran kişi, eğer her şeyi hatırlamak istiyorsa o saatlerde doğan güneşe bakıp 3 kere ''Akadara Da Miakeso'' derse karşısındaki kişi ile ruhları bağlanır.

''Ruhları mı bağlanır?''

''Daha bitmedi okumaya devam et''

..ruhları bağlanan insanlar aynı kaderi yaşamaya mahkum olurlar. Dilek kabul edildikten sonra dolunayın karşısında beraber ölürler.

Full MoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin