İKİLEM

105 21 4
                                    

İki genç kız uyandıklarında ufak bir mağaradaydılar ve adamlardan biri ise yanlarında uyuyordu. Özellikle Julia, gözlerini açtığında bayıldığını bile hatırlamıyordu. Serserilerden birisi kılıcının kabzasıyla kafasına vurmuş olmalıydı ki Julia'nın başı şiddetlice ağrıyordu.

Adalante, bağırmak istedi fakat ağzını kirli bir bez parçasıyla sıkıca kapamışlardı. Ayrıca bağırmaya çalışması bile yanlarında ki adamı uyandırmasına ve de hem kendisini hem de yol arkadaşını tehlikeye atmasına sebep olacaktı. Diğer adamlardan ikisi ise dışarıda olmalıydılar. Sesleri çok derinden ve kalın geliyordu. Sarhoş oldukları çok belliydi. Julia birden hareketlendi ve emekleyerek uyuyan adamın yanına gitti.  Bağlı elleriyle adamın cebinde ki çakıyı almaya çalışıyordu.  Bir süre sonra adamın çakısı cebinden düşüverdi ve Julia onu alıp bileklerindeki ipi kesmeye başladı. 

O sırada Adalante kayalardan birine bileğini sürtüp ipi çıkarmak için çabalıyordu. Fakat bu yaptığı yüzünden ip derisini yüzdü ardından etine doğru batmaya başladı. Kanlar akıyordu fakat Adalante bunun farkında bile değildi. Julia kayanın üzerinden akan kanı görünce hızla Adalante'i çevirdi ve bileklerine baktı. Bilekleri gerçekten kötü durumdaydı. 'Nasıl olurda hiç fark etmedin? Canın bile yanmadı mı?' dedi Julia iç çekerek. Nazikçe ipi çözdü ve kirli bezi çıkardı. Adalante bileklerini gördüğünde çok korkmuş olacaktı ki ağlamaya başladı. Julia ağzını tutup;

- Sessiz ol. bizi duyacaklar... Adalante, nasıl oldu da farkına varamadın?

Adalante ağlamaklı bir ses tonuyla;

-Hissetmedim bile. Neredeyse hiç acı duymadım, dedi.

İşte o zaman Adalante kendisinin acı hissetmediğini fark etti. Julia şaşkınlıkla onu seyrediyor bir yandan da böyle bir hastalığın olup olmadığını düşünüyordu.

- Annem köleler arasında şifacı diye bilinir. Arada ona yardım ederdim. Ne böyle bir hastalığı duydum ne de gördüm, dedi sorgularcasına.

Adalante'te bunun ne demek olduğunu bilmiyordu. Julia eteğinden iki parça kopardı ve bezleri Adalante'in bileklerine bağladı.

- Şimdilik kanı durduracak. O süre içinde buradan çıkmamız gerekli.

Julia sözünü bitiremeden iki sarhoş adam içeri daldı. Onları uyanık ve serbest gördüklerinde öfkeyle bağırdılar;

- Siz ikiniz nasıl olurda kurtulursunuz!?

Birisi kızların yakasına yapıştı diğeri ise uyanan arkadaşıyla birlikte kızların etrafını sardılar. Julia 'İşimiz bitti' derken Adalante konuştu;

- Yakamdan tutmuş bu hadsize kim bana dokunabilme iznini verdi!? Önce çekil. O içki kokan ağzının kokusunu solumak zorunda değilim. 

Adam baya şaşırmış olacaktı ki ne sesini çıkarabildi ne de hareket etti.

- Bana bak. Prenses misin nesin her neysen bizi krallığınıza götürüyorsunuz.  Aksi olursa eğer, buradan ölünüz bile çıkamaz.

Bu üç adamın üçü de Adalante'in babasının yaşı kadar vardı ya da yoktu. 

-Sizin isteklerinizi yerine getirmek zorunda değilim. Ben sizin giriş biletiniz de değilim. Beni, sizin malınızmışım gibi kullanamazsınız. Krallığımızla ne alakanız var? Ne istiyorsunuz? Adamlardan biri sonunda dayanamayıp konuştu;

- Babanla biz yıllar önce çok yakın arkadaştık. Aslında o krallığı hep beraber kurduk. Orada bizimde payımız vardı. Ama babanın o 'Tek devlet tek kral' düşüncesi öyle bir kabarmıştı ki halkı kandırıp bizi sürgüne gönderdi. Yerimizden yurdumuzdan olduk.  Babanın para sevdasının önüne hiç geçilmedi. Arkadaşlarını bir çırpıda silip attı. Hiç o baban olacak adama sordun mu arkadaşları var mıymış diye?... Yıllardır bizi sürgüne gönderenlerden intikamımızı almak için krallığınıza girip sizi yıkmaya çalışıyoruz. Bizim emeğimizle çıkılan yere baban tek başına çıktı. Eğer adalet denen şeyi biliyorsan bize hak verecek ve bizi oraya sokacaksındır.

Adalante duydukları karşısında hem şaşırmış hem öfkelenmişti. Evet, babası tam bir paragözdü. Halkından yüksek değerde vergiler alıyor ve hiç bir yatırım yapmıyordu. Ve evet, babası bunları yapabilecek birisiydi de. Ama bunlar, adamların onların canına kastetmedikleri anlamına gelmiyordu. Adalante resmen bir ikilemde kalmıştı. Eğer onları oraya götürürse babası belki de hak ettiğini alacaktı ve onunla birlikte zalim krallıkta yıkılacaktı. Ve birçok kişinin katili olacaktı. ama bu adamları oraya götürmezse de hem Julia'nın hayatının hem de kendi hayatının ecelini getirmiş olacaktı. Yapması gereken şeyi ise bilmiyordu. Karar vermekten korkuyordu... Vücudu kan ter içinde kalmıştı. Adamlar bir süre cevap beklediler fakat cevap gelmeyince çetenin başı emir verdi;

- ŞUNLARI TEKRAR BAĞLAYIN! EĞER YİNE ÇÖZERLERSE SİZİ DE ONLARLA BİRLİKTE ÖLDÜRÜRÜM. KURTLAR BU GECE DOYACAK, dedi sırıtarak. Söylediklerinin ciddiyeti  ses tonundan çok net anlaşılıyordu. Julia bağırıp yardım istemeye çalıştı. Fakat bu ıssız vadide onlardan başka ne bir insan ne de başka bir şey vardı. Adalante, belki de hiç cevap vermeyerek en kötü kararı vermişti. Sessiz kalması ölümlerine sebep olacaktı. Adamlar kızları sıkıca bağladı  ve ateşin başına oturttu. Bir süre sonra adamlardan biri büyükçe bir kılıçla geldi.

-Önce prenses.

Dedi çetenin başı. Adalante'in başını sertçe tutup bir kayaya koydular. Julia'nın göz yaşları usul usul akıyordu yüzünden aşağı. Onlara yardım edebilecek birisi kalmamıştı. Adam, kılıcını göğe kaldırdı ve yüksek sesle seslendi;

- TANRIM, BU SANA BİR HEDİYE OLSUN. DÜŞMANIMIZIN KIZI SANA KURBAN OLSUN!

Ve ses kesildi. Koca adam birden yere yığıldı. Diğerleri adamı fark edince sırtında tam 20 ye yakın  ok olduğunu gördüler. Etrafa korkuyla bakındılar ama kimse yoktu. Sonra bir gök gürültüsü ile irkildiler.  Adalante'i tutan adam aklını kaçırmışçasına bağırmaya başladı;

- GELDİLER VALLAHİ GELDİLER. BU KIZIN BÜYÜLÜ OLDUĞUNU SÖYLEMİŞLERDİ DE İNANMAMIŞTIM. ÖLEN GEBE KADINLARIN RUHLARI GELDİ. HEPSİ GELDİ! RUHLAR VADİSİNDEN GELDİLER!!

İhtiyar adam koşup uzaklaştı. Çete başı olan adam yalnız kalmıştı. Hava da iyice kara bulutlarla kaplanmış bir aslan gibi kükrüyordu. Dedikleri gibi Adalante'e musallat falan mı olmuşlardı?  Sanki birileri Adalante'i koruyordu. çete başı adam son sözlerini söyleyip uzaklaştı;

- Yine karşılaşacağız ve o zaman seni öldürmek için oyalanmayacağım.

Adam arkasına bir daha bakmadan koşup gitmişti. Etrafı bir sis kaplamıştı. Bu öyle bir sisti ki göz gözü görmez olmuştu. Adalante, gevşemiş ipleri koparttı ve julia'yıda kurtardı. Sonra ekledi;

- Bilmediğimiz bir gizem var. Annen haklıydı. O deli falan değildi, sadece bilinmeyenleri biliyordu. Ve şimdi, bilme sırası bende...


                                                                             ___________.__________.___________

TAPINAKTAKİ MUCİZEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin