KARAR ve TILSIMDAKİ GÜÇ

30 9 2
                                    

William Fernandez;

adalante'in gelmesi o kadar uzun sürmüştü ki yaralı halimle ayaklanıp saklandığımız yerden çıktım. sağa sola baktım fakat adalante'e dair hiçbir şey yoktu. julia'ya seslendim;

- adalante'e bakmalıyım. hemen geleceğim

- yaralısın, ben de geliyorum.

sesimi çıkarmadım ve gelmesine izin verdim. yavaş adımlarla sığınaktan çıkıyorduk fakat güçlü bir kuvvet bizi itti. sığınaktan çıkmamızla mağaranın sarsılması bir oldu. julia'yı arkama aldım ve kolumla siper tuttum. mağara tuzla buz olmuştu resmen. julia elimden tuttu ve çekiştirerek;

- william, hissediyorum burada ki  enerjiyi. gidelim!

tökezleyerek koştum. julia ise yüzündeki korku ve endişeyle kaçacak bir yerler arıyordu. ardından etrafı kara bir sis kapladı. içimdeki huzursuzluk aynen julia'da da vardı. onu bir köşeye çektim ve konuştum;

- adalante haklıydı. ve şuan ortada yok. ona ne olduğunu bilmiyorum,keşke onunla gitseydik. 

julia yüzündeki pişmanlıkla kafasını eğdi. bense gözlerimden akan bir kaç damla göz yaşını fark etmemiştim. yanağımdan elime düşen damlayı görmemle gözlerimi kapadım. kafamı avuçlarımın arasına aldım ve düşüncelere daldım.  birden hıçkırıklar tutmaya başladı. büyük annem için ağlamamıştım fakat adalante için bu kadar ağlamam normal değildi. ya şuan ki halime ağlıyordum ya da adalante için ağlıyordum. julia ağladığımı anlayınca yaklaştı ve sarıldı. ardından boynunda ki kolyeyi çıkardı ve içini açtı. içinde ki kağıtta bir takım dualar yazıyordu. dikkatli ve güzel bir üslupla okumaya başladı. sanki etrafımızda bir çember vardı  ve o çemberin içindekiler huzura eriyordu. etrafımızdaki sisler kayboldu ve bir anlığına rahatladım. yine de etrafımızı çevreleyen bir şeyler olduğunu hissediyordum...



__.__

 adalante kendini koca bir boşlukta buldu. kulaklarına ulaşan damla sesleri onu ürkütmüş gibiydi. ayaklanıp etrafa baktığında ufak tefek bir mağaranın içinde olduğunu fark etti. biraz daha dikkat ettiğinde biraz erzak, bir yer yatağı ve bir sürü harita vardı etrafta. yerdeki bir haritayı eline aldı ve inceledi. üzerinde anlamadığı bir dil yazıyordu ve harita neredeyse çizgileri fark edilemeyecek kadar eskiydi. diğer haritalara da göz gezdirdi fakat hepsi aynısıydı. mağaraya ufacık bir delikten vuran ışığa yöneldi. dışarı bakındı, etraf yeşilliklerle doluydu. karanlık bir tüneli andıran mağara girişine yöneldi. dışarı çıktığında birçok ekili sebze olduğunu görünce şaşırdı. lucas buradaki yaşamı baya kolaylaştırmış görünüyordu. birden aklına lucas'ın durumu ve konuştuğu şu iki cin geldi. dudakları titredi ve kafasını elleri arasına koyup;

- cidden, şu yaptığıma bak. buradan çıkıp onlara yardım etmeliyim!

yüksek sesi ulaştı;

- seni göndereceğiz

bu o cinlerden birisiydi. adalante öksürdü ve cevap verdi;

 -iyi birisi olduğunuzu kanıtlayın ve beni gönderin lütfen 

- müslüman cinler bile o kadar iyi değilken bizden nasıl iyi olmamızı bekliyorsun?

adalante gelen boğuk ses üzerine yutkundu. 

- bana engel oluyorsunuz!

- kendin geldin kadın!

cin sinirlenmiş olmalıydı ki sesi olduğundan da korkutucu çıktı. ardından gelen başka bir ses adalante'in dikkatini dağıttı

TAPINAKTAKİ MUCİZEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin