İKİNCİ ELÇİ

24 7 4
                                    

ÖNERİLEN EŞLİK MÜZİĞİ

lucas boğuk bir sesle bağırdı;

- başaramadım... yemediler...

lucas gözden kaybolunca her şey anlaşılmıştı. william ve julia onu bulduğundan beri o gerçek lucas değildi. bir varlık onun yerine geçmişti ve her şey bu oyunun bir parçasıydı. peki gerçek lucas neredeydi?

adalante'in içine doğmuş gibi bir tedirginlik hissetti. iç güdüleri ona etrafında bir yoğunluk olduğunu hissettiriyordu. dönüp baktı arkasına ve kimse bir şey anlamadan ormana tekrar girdi. lucas'ın bulunduğu yere vardıklarında orada yoktu ve kan izleri de ortadan kaybolmuştu. adalante'in içerisinde bir şüphe doğmuştu şimdiden. arkasından gelen julia ve william meraklılardı. william konuştu;

- adalante, ne oluyor? her şeyi anlatman gerek.

adalante güçlü bir nefes alışverişinden sonra;

- atı almaya giderken lucas'la karşılaştım. bana cinlerden olmadığını falan anlattı. onun vesilesiyle bazı varlıklarla konuştum. dediklerine göre Cühenna kavmi yakınımıza gelmişlerdi. hatta lucas bulunduğumuz mağarada olduklarını ve orada öleceğinizi söyledi. adını bildiğimi düşündüğüm zerrum denen cin ve yanındaki beni lucas'ın yaşadığı yere götürdü. oradan çıkmayı başarınca yanınıza geldim.

- mağara çöktü. güçlü bir kuvvet bizi itmeseydi orada ölecektik, dedi onaylarcasına william.

konuşmaları uzaktan gelen at kişnemeleriyle kesildi. bir grup atlı üstlerine geliyordu. adalante öne geçti ve ne olduğunu anlamaya çalıştı. bir süre sonra fark ettiler ki bunlar bulundukları bölgenin askerleriydi. aralarından birisi seslendi;

كيمسينيز?

( kimsiniz?)

ne dedikleri anlaşılmamıştı. adalante kaşlarını kaldırıp bakmaya devam edince pala bıyıklı birisi gülümseyerek atından indi ve konuştu;

- kimsiniz dedi, bu zümre de ne ola?

adalante zümre dışında kelimelere anlam verince konuştu;
- biz, kaybolduk. buralara geldik. bizi kabul eder misiniz? bir  yerde konaklamak istiyoruz.

- tanrı misafirine her zaman açığız. herhalde yabancısınız. önce sizi tetkik edelim.

adamlar izin alarak üçlünün üzerini aradılar. ardından bazıları atlarından indi ve bizimkileri bindirdiler. yol boyu sessizlik hakimdi. adalante julia'ya dönüp;

- bu Osmanlı halkı falan mı?
- öyle görünüyor. okuduğuma göre misafirperver bir kuruluşmuş. baksana bizi hemen kabul ettiler.  kullandıkları dile Osmanlı Türkçesi deniyor.

adalante evet dercesine başını salladı.  15-16  adamın arasından sadece 1'inin  bile onların dilini bilmesi oldukça iyiydi. yoksa buradaki taşı nasıl alacaklardı? çok geçmeden evlerin bulunduğu bir yere geldiler. minarelerin dikildiği koca  bir cami ve yanındaki gösterişli avlularla çok ihtişamlı görünüyordu. gün ağırmış ve sabahın ışıkları pazar yerini de canlandırmıştı. bulundukları yer yavaş yavaş insanlarla doldu. gelenlere bakıyorlardı ve birbirlerine sorular soruyorlardı. adalante ve ekibi atlardan inince pala bıyıklı adam yol gösterdi;

- gelin, sizleri evimde misafir edeyim.

adalante teşekkür ettikten sonra eve geldiler. kucağında 1 bebekle kapıyı açtı genç bir kadın. adam halka göre çok daha güzel giyimliydi. belkide tanınan bir tüccardı. çünkü dünyanın her yerinde  büyük tüccarlar halka göre daha iyi bir mertebedelerdi. adalante, william ve julia teker teker minderlere oturdular ve adamı beklediler. adam gelince direk söze girdi;

TAPINAKTAKİ MUCİZEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin