NOVGOROD MACERASI

38 10 1
                                    

Adalante, william ve julia'ya bakmak için aşağı indi. koşarken çarpıştılar. william ve julia korkuyla sarıldı adalante'e. 

- iyi misiniz dostlarım?

- adalante... biz senin yanımızda olduğunu sanmıştık. oysa yanımızda ki... nereye götürdüler seni? ağzından akan kan nedir?

- anlatacağım. şimdi vakit kaybetmeden tekneye binelim. her şey hazır çabuk olun. hepsi beraber gemiden sandala atladılar. deniz çalkalandı, sandal sarsıldı. hazır olup kürekleri ellerine aldılar. sandal hareket etmeye başlayınca adalante konuştu;

- beni farklı bir odaya alıp öldüreceklerdi. etraf birden parladı, bir adam geldi. beni kurtardı ve kaçmamız için sandalı hazırladı. sonra da kaybolup gitti.

- yüce isa! sen geldin demek!!! adalante, isa sana yardıma geldi.

- hayır. bu adam farklıydı. çok farklı...

- nasıl birisiydi?, dedi merakla william

- net göremedim. parlıyordu, dedi ümitsizce adalante. ha birde bende olan tılsımın parçalarından onda da vardı. o belki de bizden birisi.

- umarım öyledir, dedi julia yüzünde ufacık bir ümit parıltısıyla.

rusya'ya zaten çok yakınlardı. 1 saatte limana vardılar. hemen inip bohçalarını aldılar. artık novgorod'taydılar. tek yapmaları gereken yer altına girmekti. ama önce kalacak bir yer bulmalıydılar. yanlarında 5 para yokken hüzünlü adımlarla yürüyorlardı. adalante çantasını açtığında bir sürü altın ve küçük bir not gördü yine.

bunlar sizin için. kendinize sahip çıkın.

adalante altınları çıkarıp;

- işte! o adam bunları bizim için verdi! dedi sevinçle. 

ufak bir yer tuttular bir kaç günlüğüne. onları bir süre idare edecekti bu. bohçalarında ki yemekleri yeyip yaralarını temizlediler ve yer yataklarında uyudular. sabah ilk iş yer altına nasıl girecekleriydi. 


___.___.___

kahvaltılarını yapıp dışarı çıktılar. adalante önde diğer ikisi arkada yer yer dolanıp arıyorlardı. yeni yeni sanayileşmeye başlayan rusya'da madenler çok kıymetliydi. ancak Romanov hanedanları ve sarayda bir kaç yetkili yer altına giriş izni alabiliyordu. adalante bunu öğrendiğinde yolunu değiştirip saraya yöneldi. o sırada william merakla;

- adalante, tanrı aşkına nereye gidiyorsun?

- eğer sarayda bir iş bulabilirsek ve de mertebemiz yükselirse yer altına girebiliriz. tek çaremiz bu. 

julia'da onaylamıştı adalante'i. eğer sarayda yüksek bir mertebe kazanırlarsa yer altına inebilirlerdi. Simeon Ivanovich Gordiy, o zamanda hüküm süren prensti. onun sarayına girmek biraz zordu. ne kadar çok barışçıl ve pasif birisi olsa da sarayının güvenliğine önem verirdi. adalante ve julia hizmetçi olabilir, williamsa askerlerin içine katılabilirdi. ama önce william için bir eğitim gerekti. kalan paralarıyla bir usta tuttular ve william gecesini gündüzüne katarak iyi bir savaşçı haline geldi. yaklaşık 3 ay geçmişti novgorod şehrinde. artık hepside hazırdı saraya girmeye.  Simeon'ın sarayına girmek için bir kabul töreni düzenlenmişti. williamın başarısı simeon'ının dikkatini çekmişti .hiç çekinmeden william'ı baş askerlerden birisi yaptı. adalante ve julia'da hizmetçi olarak işe başladılar. adalante çok beceriksizdi. yerleri silerken bile kafası hep farklı yerdeydi. düzgün bir şekilde kir bile alamıyordu. julia ona her şeyi yavaş yavaş öğretti. madem artık simeon'un gözünde yer edinmişlerdi, o zaman korkmadan madene girme izni isteyebilirlerdi. simeon'ın karşısına çıktıklarında izni istediler istemesine ama simeon birden öfkelendi. tahtından inip esti gürledi;

- iki kadının orada ne işi var! haydi william neyse. güçlü en önemlisi bir erkek. kendi başının çaresine bakabilir. ya siz ikiniz? iki hizmetçi ve de kadın. ayrıca ne yapacaksınız inip?

adalante yine kadın olduğu için hor görülmüştü. dayanamadı ve cevap verdi;

- madende çalışan işçilere yardım etmek istiyorum.

- bu halinle mi?, kahkahayı kopardı ve devam etti. onlar tonla yük taşıyor sen neyine güveniyorsun?

adalante şimdi ne cevap verebilecekti? ona kendisini kanıtlamalıydı. william göz kırptı ve elindeki kılıcı adalante'e fırlattı. adalante seslendi simeon'a;

- karşıma en güçlü askerinizi çıkarın

büyük bir risk almıştı adalante. yenemezse belki de saraydan çıkarılabilirdi. jaff adında kaslı ve uzun boylu bir adam çıktı adalante'in karşısına. adalante kılıcı kavradı ve iyice süzdü jaff'i. zayıf noktasını bulmaya çalıştı ama jaff hareket etmeden bunu bulamazdı. jaff harekete geçti ve adalante'in üstüne atladı. fakat adalante ondan çok daha hızlıydı. uzun boyu yüzünden yavaş kalıyordu jaff. adalante üzerine gelen jaff'in bacak arasından kayıp arkasına geçti ve jaff'in sırtında ki zırha kılıcıyla vurdu. zarar vermeyecekti, sadece kendini kanıtlayacaktı ne de olsa.

jaff bu sefer kolunu arkaya attı ve adalante'i saçlarından tuttu. william öfkelenmişti, kendini zor tutuyordu.adalante'i kendisine çekip bağırdı;

- sana vurmak istemiyorum kadın. madene girme işinden vazgeç. kadın halinle hiç bir şey yapamazsın orada. 

bu kadarı da adalante için fazlaydı. kadınları bu kadar küçük görmeleri çok zoruna gitmişti. adalante öfkesini içinde tutamadı ve kustu. parmaklarını jaff'in gözlerine soktu ve kan akana kadar zorladı. jaff adalante'in elini çekmeye çalışıyordu ama nafile. sanki avına kilitlenmişti adalante. ve elini çekti.eli kan olmuştu tamamen.  jaff bağırarak diz çöktü. siemon gördükleri karşısında etkilenmişti. artık karşı çıkacağı bir bahanesi kalmamıştı.

- tamam adalante. sen ve william gidebilirsiniz. yalnız bu küçük hizmetçi burada kalacak.

julia kafa salladı. kendisinin gitmemesinde bir sakınca yoktu. adalante julia'nın onayını alınca kabul etti. önlerinde ki bir diğer engel ise madende ki işçilerdi. adalante'i suç üstünde görmemelilerdi. akşama yakın william ve adalante madene indi. işçiler iyice yorulmuş, dinleniyordu bir köşede. tam da zamanında girmişlerdi madene.

eline balyozlardan birisini aldı adalante. üzerine de belli olmasın diye işçi kıyafetlerinden giymişti. william'sa  işçiler sorgulamasın diye önceden gidip yanlarına oturmuş adalante'i anlatıyordu. adalante çok geçmeden taşları bulmuştu. sanırım novgorod tılsımın taşlarıyla geçiniyordu. ama her tılsım taşı parçaları tamamlamıyordu. doğru parçayı bulmalıydı. ses çıkıyordu elbet. ama aralıklarla vurmalıydı. işçiler şüphe duymamalıydı. yaklaşık 3,5 saatin arkasından madenden çıktılar. adalante'in üstü başı kirlenmişti ama bulması da zordu elbette. işçilere belli etmeden çıkmışlardı. adalante çantasına büyükçe bir parça koydu ve dışarı çıktı. odasına ilerliyordu. o sırada içi çok rahattı. kimseye yakalanmamıştı. odasına girdiğinde kısa küt saçlı kendisi yaşlarında bir kız yatağında oturmuş kıs kıs gülüyordu.

- gördüm seni aptal. hiç gizlenemiyorsun. bu kadar mı beceriksizsin sen?

- sen de kimsin!? neyden bahsettiğini bile bilmiyorum.

- çantana koyduğun parçayı diyorum salak. yalan bile söyleyemiyorsun. onu bana ver ve gideyim... adalante

_________.__________

TAPINAKTAKİ MUCİZEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin